18. Y.Y. ORTALARINDA OSMANLI DEVLETİNDE MÜSLÜMAN HALKIN DURUMU

Abone Ol

“Müslüman halk, sorumsuz merkezi İstanbul Hükümeti’nde kesinkes temsil edilmiyor. Padişahın Müslüman tebaasının başkentte derdiğini anlatabileceği hiç kimsesi yoktur. Hıristiyanlar ise imparatorluğun her tarafına yayılmış, bütün yabancı konsolosluklara, ajanslıklara, kimi de İstanbul’daki elçiliklere başvurup haklarını arayabiliyorlar.

Hristiyanların dertleri can kulağıyla dinleniyor. Üstelik hiç bir şikâyetleri olmadığı zaman da onlar adına hayali şikayetler uyduruluyor, Bunun kahredici sonucu olarak da bütün mali baskılarla yerel ve kişisel baskılar Müslümanlara yapılıyor, Hristiyanlara değil. Çünkü Müslümanların çığlığına kulak asan yok. Hristiyan’ın ise bin tane sözcüsü ve avukatı var. Müslüman bir suç mu işlemiş? Hemen ve sert biçimde cezaya çarptırılır. Aynı suçu işleyen Hristiyan ise şöyle böyle cezalandırılır da büsbütün bağışlanır. Çünkü işin içinde bir Hristiyan

olunca yabancı konsoloslar ve temsilciler ona hemen kanat gererler ve adaletin eli kolu bağlanır.

"Anadolu'nun ta göbeğinde, "Müslüman bağnazlığının merkezi' sayılan yerlerde bile Hristiyanlar debdebeli evleri, şık giyim kuşamları takıp takıştırdıkları gösterişli-süsleri ve mücevherleri ile servet ve refah düzeylerini apaçık sergiliyorlar. Onların bu durumu, uzaklarda

çok konuşulan sözde gayrimüslimlere baskı yapıldığı iddialarıyla hiç bağdaşmıyor. Müslüman halk açısından ise durum acıklı biçimde bunun tam tersidir."

"Türkiye'deki Hristiyanların Müslümanlara kıyasla refah içinde olmalarını, onların daha enerjik, daha çalışkan ve daha erdemli olmalarına yormak yanlıştır. Gerçek şudur ki, çalışkanlık, doğruluk, namusluluk ve dürüst iş çıkarma bakımından Müslümanlar şaşmaz biçimde, Rum ve Ermeni hemşehrilerinden kesinlikle bir gömlek üstündürler. Ama ne var ki, Müslümanlar muazzam bir yükün altında sistematik olarak ezilmişlerdir.

Hristiyanlar ise Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ayrıcalıklı durumlarını sürdürerek son yüzyıldan beri sürekli olarak zenginleşmişlerdir. Zenginleşmeleri de çok su götürür fiyat dalgalanmalarından yararlanarak kazanç sağlama, apaçık hilelerle ya da tefecilikle olmuştur.

Osmanlı Devleti, kendi ağır yükünün tümünü yalnız Müslümanın omuzlarına yüklemiştir. Bugün görülen odur ki, Osmanlı hükümeti, Hristiyan tebaa yararına Müslüman tebaasını ezmek gibi ağır suçlama altındadır. Ben (Palgrave), bu suçlamayı üzülerek doğrulamak durumundayım” diyordu.

İngiltere’nin Erzurum Konsolosu John Geogre Taylor, 18 Mart 169 günlü raporunda; Erzurum, Diyarbakır, Harput nüfusları içinde bir azınlık oluşturan Ermenilerin, bölgede hemen hemen bütün ticareti ve tarımı ellerine geçirdiklerini; kasabalarda alışveriş işleriyle sermayenin dörtte üçünün Ermeni azınlığın elinde olduğunu belirtiyordu.

Fransız Coğrafyacı Elisee Reclus do 1884'te yayımlanan Yeni Genel Coğrafya kitabında : "(Türkler) Millet-i Hakime (İmparatorluğun egemen ulusu) oldukları halde, zulüm ve baskı altındadırlar. Askerlik görevi yalnızca Türklere yükletilmiş olup, Türk gençleri ailelerinden

alınır ve pek uzun bir süre için, çoğunlukla sonsuza dek ayrılır. İmparatorluğun en değerli halkı böyle tüketilir mi ?" diyecekti.

Osmanlıda bir usta işçinin gündelik ücreti 28 kuruş olduğu dönemde, askere gitmek istemeyen bir Hristiyan devlete yılda 28 kuruş; bir Müslüman ise 5.000 kuruş ödemek zorundaydı. Çoğu Müslüman bu parayı veremeyip askere gidiyor; yedi yıl askerlik yapıyor; Hristiyanlar ise ödüyor ve askere gitmiyordu. Bu ve bu gibi toplumsal eşitsizlikler, adaletsizlik Osmanlı toplumunda Müslüman Türklerin zayıflamasına yol açmıştı. Osmanlı Devleti uyruklarına hak ve ödevlerde eşitlik, yasa önünde eşitlik, fırsat eşitliği sağlayamadığı ve adaletten uzaklaştığı için çökmeye yazgılıydı.

Osmanlı düzenine başkaldıran 1908 Meşrutiyet Devrimi'nin amaçladığı Adalet, Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik, ancak 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması ve 29 Ekim 1923 Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonradır ki gerçekleşme olanağına kavuşmuştur.

“Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar.” M. Kemal ATATÜRK