İçinde bulunduğumuz Aralık ayının başından bu yana çalışmalarını sürdüren Asgari Ücret Tespit Komisyonu, dün son toplantısını yaptı.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, toplantı sonrasında kameraların karşısına geçerek, belirlenen asgari ücret miktarını açıkladı. Buna göre, 1 Ocak 2021'den itibaren asgari ücretle çalışan emekçinin eline geçecek tutar, 2 bin 825 TL olacak.
Mevcut asgari ücrette 500 TL zam yapıldığını görüyoruz.
Bu konuda çok şey yazıldı, söylendi. TÜİK, asgari ücret 2 bin 792 olmasını önerdi. Ana muhalefet partisi CHP, başından beri 3 bin 100 TL rakamını dillendirdi, diğer muhalefet partilerinden 3 bin 500 TL rakamını önerenler çıktı. Sonuç olarak, net 2 bin 825 TL rakamı üzerinde karar kılındı.
Belirlenen rakamı kimi çevreler olumlu ve makul karşılarken, asgari ücret için verilecek rakamı yetersiz bulup eleştirenler de var.
***
Hayat pahalılığı, gündelik yaşamımızda hepimizin karşı karşıya kaldığı bir olgu. İster asgari ücretli olsun ister daha yüksek miktarlarda maaş alsın, toplumun çoğunluğu, çarşıya – pazara çıktığında etiketlere yansıyan fiyatlardan mustarip. Bakkala, kasaba, manava veya aracımıza benzin almaya akaryakıt istasyonuna gittiğimizde siyasi görüşümüz ne olursa olsun 'ekonomik gerçeklik' ile karşı karşıyayız. Pazarın enflasyonunun resmi enflasyonla çok örtüşmediği de malum.
Bir de içinde bulunduğumuz olağanüstü salgın koşulları, özellikle serbest meslek erbabını ekonomik anlamda ciddi anlamda yıprattı. Kepenkleri kapalı olan esnaf, sürekli yardım talebinde bulunuyor. Bizler de hemen her gün bu konuyu haberlerimizde işliyoruz.
Kuşkusuz ki, 2 bin 825 TL ile ev geçindirmek çok ama çok zor. Ancak içinde bulunduğumuz ortamı dikkate aldığımızda 2 bin 825 TL'yi bütünüyle azımsamak, tamamen yetersiz görmek de hakkaniyetli bir yaklaşım olmasa gerek.
***
Çünkü bu meselenin işçi tarafı olduğu gibi işveren tarafı da var. Haydi, az sayıda personel çalıştıran işletmeleri geçtik. Onlarca, yüzlerce hatta binlerce kişiye iş – aş sağlayan işverenin durumuna göz attığımız zaman 'vergi yükü' diye bir gerçek çıkıyor karşımıza.
İşte tam da bu noktada, devletin işverene destek olması kaçınılmazdır. Bu yapılmazsa, piyasanın talepleri kulak ardı edilirse, işverenin asgari ücretli işçiye her ay 2 bin 285 lira - bunun yanında sigorta giderleri de var – nasıl ödeyeceği konusu tam bir soru işareti halini alır.
Emekçilerin daha iyi koşullarda ücret alması ve işverenin bu ücreti zorlanmadan ödeyebilmesi herhalde herkesin ortak beklentisidir. O halde, bu konuda gerekli adımlar ivedilikle atılmalı, toplumun ekonomik refahı için gereken destek, gerekli kişilere verilmelidir.