ÇAY SOĞUR AMA SOHBET KALIR...

Abone Ol

Eski zamanlarda kapıyı biri çaldığında 'kim o' denmezdi. Çünkü beklenmedik biri gelirdi ve gelişine sevinilirdi. Misafir ağırlama plan yaparak değil niyetle olurdu. Çaylar demlenir, şeker kapları orta yere konurdu. Herkes kendi derdinden, gönlünden ve gününden geçenleri anlatırdı. Sohbetler çayın sıcaklığını geçse de kalbin sıcağını bırakırdı insanlara. Şimdilerde hala o çaylar demleniyor belki ama içen yok.
Sohbetler ekranlara, selamlar ise emojilere sıkıştı. Komşu kapıları değil DM kutularını çalıyor artık...

Samimiyet, teknolojiyle değil ilgi, zaman ve emekle kurulurdu. Önceden insanlar birbirlerini ziyaret ederek tanırdı, şimdi ise hikayelerini izleyerek yorumlar yapılıyor. Kapı zilleri çalmaz oldu. Çünkü misafir gelince evin toplanması, sofra kurulması, düzenin bozulması insanlara yük geliyor artık. Halbuki en güzel dağınıklık eş dost ile yapılan bir kahvaltının ardından mutfağın karışması değil miydi?

Artık samimiyetler bile hazır paket gibi sunuluyor. 'Ne zaman görüşsek?' sorusu aslında 'görüşmeyelim ama gönüller bir olsun' anlamına geliyor. Gönüller de uzak artık. Herkes yalnız, herkes yorgun, herkes meşgul...

Peki gerçekten bu kadar meşgul müyüz, yoksa samimiyet kurmaya cesaret edemeyecek kadar duygusal olarak yorgun muyuz?

Bazen bir bardak çay, telefon görüşmesinden çok daha fazlasını yapabilir. Bazen kapı çalmak sadece bir eve değil, bir kalbe dokunmaktır.

Çayın soğumasına aldırma, evin dağınık kalsın. İnsan en çok samimiyetle iyileşir. Hiç bir algoritma iki insanın birbirini dinlemesinin yerini tutamaz.

Belki de bu yazıyı okuduktan sonra bir komşunun kapısını çalarsın, veya uzun zamandır aramadığın o kişiyi ararsın. Kim bilir… Belki de sadece çayını tek başına içersin ama içinden geçenleri hatırlarsın.
Unutma, çay soğur ama sohbet kalır.

Sağlıkla kalın...