Çocukluğun Yok Oluşu ve Kurban Kavramı

Abone Ol

Hz. İsmail’in Kurban Edilişi

Günümüzde kimi düşünürler çocukluğun öldüğünü iddia etmektedir. Bu düşünürlerin teziyle ilgili mutlaka ellerinde sağlam delilleri olmalıdır. Çocukluğun ölümü yine iletişimde merkez-çevre ilişkisi bağlamında değerlendirilebilir. Mahallesinde veya okulunda herhangi bir organizasyonda akranlarıyla diyaloğa geçmesi gereken çocuklar tablet ve telefonla uğraşır hale gelmiştir. Aileler de buna çanak tutmaktadır. Aileler, doğasında hareket olan çocuğun kendilerince yaramazlığını önlemenin yolunu onların ellerine tablet vb. aletleri vermekte bulmuştur. Normali çocuğun akranlarıyla veya ailesiyle vakit geçirmesi iken aile daha rahat sosyal medyayı takip etmek; bir organizasyonda daha iyi eğlenebilmek için yöntemi çoktan keşfetmiştir. Burada fedakârlık kavramı ön plana çıkması gerekirken çocuk aslında kurban edilmektedir. Yüzlerce sene önce Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmek istemesini anlamak istemeyen bugünün insanı aslında Hz. İbrahim döneminin gerisine düşmüştür. Kendi çocuklarını daha rahat edebilmek adına sosyal medyaya veya internete kurban eder duruma düşmüştür. İnsanlar, kendi soyunun binlerce yılda oluşturduğu kültürü de feda eder hale gelmiştir. İnsan yazıyı geliştirmek için binlerce yıl uğraşmıştır. Şimdi hızlı mesajlaşmak için sesli harflerin tamamen feda edilerek yeni bir yazı dilinin ortaya çıktığı söylenebilir. İnsanlık bu bağlamda eskiçağların gerisine düşmüştür. Biyolojik olarak bakıldığında gelişimin merkezden çevreye doğru olduğu görülür. Anne karnında insanın önce iç organları, kafatası oluşur. Daha sonra kol ve bacaklara sıra gelir. “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” şeklindeki ayette akraba sözcüğüne bakılacak olursa Kutsal Kitap’ta da iletişimde merkez çevre ilişkisinin bir şekilde vurgulandığı dile getirilebilir. Merkez çevre ilişkisi aynı zamanda iletişimde önemliden önemsize ilkesini de açıklar. Toplumların veya toplulukların ana meselelere odaklanmaları yerine teferruatla uğraşmaları iletişimde önemliden önemsize doğru ilkesi çerçevesinde zaman yitimidir. Bu bakımdan yetiştirdiğimiz nesillerin büyük haritayı görebilmesi oldukça önemlidir. Televizyon, akıllı telefonlar gibi iletişim araçlarının iletişimde merkez çevre ilkesini ortadan kaldırdığına dair ciddi bulgular vardır. Yunus Emre “Beni bende demeyin bende değilim, bir ben vardır benden içeri” der. Bu bakım dan insanın önce kendisini tanıması gerekirken aynı insan dünyayı keşif peşine düşmüştür. Bunu da doğru olmayan bir yöntemle yapmaktadır. Avuç içine sığabilecek akıllı telefonların dünyayı insanın ayağına getirdiğine dair pek de doğru olmayan bir algı söz konusudur. Dünyanın insanın ayağına geldiği miti bir saçmalıktır. Dünya insanın ayağına gelmez. Kişi dünyaya gider. Pek çok kişi Newyork’la ilgili üretilmiş klipleri, videoları izlerler. Şarkıları dinlerler. Kendilerinde gerçekle neredeyse hiçbir ilgisi bulunmayan bir Newyork algısı oluşur. Bu kişilerin pek çoğu Newyork’a gidemediği gibi kendi coğrafyasını tanıyamamaktadır. Bu açıdan Türkiye’de eğitimde temel problemlerden bir tanesi de iletişimde merkez-çevre ilkesinin yok edilmesidir. Pek çok özel, güya eğitimde marka haline gelmiş anaokullarında dahi dünya vatandaşlığı adı altında Amerika, İtalya çocuklara öğretilirken çocuklar kendi yaşadıkları çevreyi ne kadar tanımaktadır? Çocuklar, bulundukları şehirdeki değerleri bilmeli ve buralara götürülmelidir. İl içi geziler eğitimin önemli bir parçasını oluşturmalıdır.