İletişim, sözcüğünü kavramsal olarak tartışmadan önce yapısal olarak sözcüğe bakmak yararlı olacaktır. Sözcüğün kökü “ilet” kabul edilebilir. İlet, “herhangi bir haberi, eşyayı, sözü başka birine ulaştır” anlamına gelen fiil soylu bir kelimedir. Bu köke “i” yapım eki geldiğinde kelime isim soyluya dönüşür. İleti (İlet-i), mesaj veya haber anlamına gelir. Gündelik yaşamda pek kullanılmamasına rağmen bu ekten sonra gelecek olan “iş” yapım ekidir. Bu ek, kelimeyi karşılıklı işteş haline getirir. Ötüş sözcüğü kuşların karşılıklı cıvıldama anlamında iken iletiş kelimesi söz, eylem vb. unsurlarla karşılıklı birbirini etkileme halidir. İletiş kelimesi fiildir. Buradan “im” ekiyle iletişim kelimesi isim soylu olarak türetilmiştir. Buna göre iletişim sözcüğünü kavramsal olarak tartışacak olursak, iletişim sürecinde sadece mesajı alan veya gönderen yoktur. Alıcı aslında hem alıcı hem gönderen rolündedir. Aynı konu gönderen için de geçerlidir. Tek taraflı eylemin olduğu yerde iletişimden söz edilmez. Süreçte hiçbir tarafın pasifliği söz konusu değildir. Televizyon vb. medya araçları sadece gönderen vazifesi gördüklerinden kimi düşünürler onları iletişim aracı olarak nitelendirmekten ziyade ideolojik silah olarak görürler. İletişim kavramı günümüzde yanılsama meydan getirmektedir. Bu yanılsama ise insanlara onların ne kadar özgür oldukları hissini vermektedir. Oysaki günümüzde iletişimden ziyade ileti vardır. Bu durum, bir dayatmayı ifade eder. Bu minvalde Habermas’a göre kamuoyundan daha ziyade kamu yönlendirmesi söz konusudur. Belli görüşler belli mahfillerde pişirilmektedir. Sonra bu görüşler medya araçlarıyla kamuoyu diye takdim edilmektedir. Son kertede ise insanlar bunu gerçekten bir kamuoyu olduğu nu sanmaktadır. Çağ, kimilerinin elinde iletişim çağından öte dikte çağı veya dijital diktatörlük çağına dönüştürülmektedir.