Geçtiğimiz Cuma günü Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Yeniçağ gazetesi Ankara Temsilcisi Orhan Uğuroğlu ile televizyon programcısı Afşin Hatipoğlu'nun saldırıya uğradığı haberlerini izledik çeşitli medya organlarından. Bu üç isim de aynı günde saldırıya uğradı.
Ülkemizde siyasetçileri, gazetecileri, topluma mâl olan – olmayan kişileri hedef alan bu tip saldırı girişimlerine üzülerek tanık oluyoruz. İnsanlar, fikir düzleminde yarışmak varken, uygarca tartışmak varken niye kaba kuvvete başvurur? Niye Selçuk Özdağ olayında olduğu gibi bir kişiye 5 kişi sopalarla saldırır? Bunu ahlâkla, vicdanla, insanlıkla bağdaştırmak mümkün değil.
***
Sorumluluk ve vicdan sahibi her bireyin sergilemesi gereken bir duruş var: Ama, fakat, lakin, ancak demeden şiddetin her türlüsüne karşı çıkmak, nereden gelirse gelsin, ne amaçla yapılırsa yapılsın şiddeti kesinlikle ama kesinlikle haklı ve meşru görmemek.
Bu başarılamadığı takdirde toplum olarak iyiyi, doğruyu bulmamız mümkün değildir. Çeşitli sosyal medya mecralarında zaman zaman görüyoruz. İnsanlar kendisiyle karşıt görüşte olan bir kimse saldırıya uğradığında 'oh olsun' türünden bazı açıklamalar yapabiliyor. Bu, aslında utanılması gereken bir durum. Toplumumuzun bu kutuplaşma ortamından ivedilikle sıyrılması gerekiyor. Şiddetin siyasetin dili olması, fikirlerin yeterli gelmediği yerde kaba kuvvete başvurulması olsa olsa acizliğin ifadesi olur.
***
Türkiye, Cumhuriyet öncesi dönemleri de hesaba kattığımızda demokrasi birikimi, birkaç yüz yıla varan bir ülkedir. Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerini de bu kapsamda görüyorum. Hal böyleyken siyasi arenada şiddet hiç ama hiç olmamalı. Yumruklar, tekmeler değil, fikirler çarpışmalı.
Bu kültürü oturtabilirsek ne mutlu bizlere…