Kuraklık, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkisi sonucu, dünyanın önemli bir bölümünde olduğu gibi ülkemizin de içinde yer aldığı Akdeniz Bölgesi, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Güney Avrupa’nın önemli bir bölümü toprak, tarım deseni bataklıklar,orman alanları ve çayırlar gibi değerli sahalarını kaybetmekle karşı karşıyadır.
Türkiye için ise artan sıcaklıklar, azalan yağışlar, su rezervlerindeki eksilmeler nedeniyle; orta, güney ve güneydoğu bölgelerimiz şu an için bile yarı kurak iklim kuşağı içerisinde ve çölleşme riski ile karşı karşıya bulunmaktadır.İstanbul-Arvin çizgisi dışında kalan bölgeler büyük oranda kuraklıkla karşı karşıya kalacaktır.
Etkisini hızlanarak gösterecek olan iklim değişikliği nedeniyle güney bölgelerimizdeki-Başta Güneydoğu Anadolu,Konya Havzası,Denizli dahil iç Ege- iklim, Suriye,Ürdün,Suudi Arabistan ve Irak ile benzerlik gösterecektir.
Kuraklığın bir göç dalgası gibi önündekileri itelemesi sonucu orta ve kuzey bölgelerimiz de şu an güney bölgelerimizdeki iklim özelliklerine sahip olacaktır. Netice olarak iklim değişikliği nedeniyle tüm bölgelerimizde kuraklık ve çölleşme riski hızla ve genişleyerek artacaktır.
Yapılan bir akademik araştırmada Türkiye topraklarının görünümü şu şekildedir:
Genel olarak toprakta yaşayan 360 bin tür canlı böcek ve mikroorganizma olduğu tahmin edilmekte ve 10 gram sağlıklı bir toprakta bile 106 farklı türe ait 1010 bakteri hücresi görülebilmektedir.
Türkiye toprakların yaklaşık %88’inin organik madde miktarı, az ya da çok az olarak nitelendirilen %2 oranının altındadır.
Ülkemizde 4,2 milyon hektar alan, değişen oranlardaki tuzlanma nedeniyle verimliliğini ve üretkenliğini kısmen ya da tamamen yitirmiştir.
Türkiye, dünya ortalamasının 2 katı kadar fazla erozyona maruz kalmaktadır.
Yaygın olarak uygulanan toprak işleme yöntemleri; toprağın kalitesini azaltarak fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliğini yitirmesine, verimliliğin düşmesine neden olmuştur.
Çölleşme Hassasiyet Haritası’na göre, Türkiye’nin %22,5’i yüksek çölleşme hassasiyetine, %50,9’u ise orta düzeyde çölleşme hassasiyetine sahiptir.
İstihdam edilen yaşlı nüfusun (65 yaş ve üzeri) %65,5’i, tarım sektöründe çalışmaktadır.
Sahip olduğumuz tatlı su potansiyelinin % 70’den fazlasına yakını, tarımsal sulamada kullanılmaktadır.
Artık Türkiye’nin “Planlı ve Koruyucu tarım” anlayışı ile geleceğini planlaması gerekmektedir.
Akılcı bir anlayışla ve yapısal sorunları da giderek yapılan bu orta ve uzun süreli çalışmalar bütünü “Planlı ve Koruyucu tarım” toprağın verimliliğini artıracak; gıda güvenliği başta olmak üzere, tarım sürecin devamlılığını sağlayarak gıdaya ulaşım imkânlarını artırabilecektir.
Zincirleme olarak pek çok sorunu beraberinde getiren küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı bir mücadele araçlarının harekete geçmesini sağlayacaktır.
Türkiye’nin en kıymetli hazinesi olan tarım topraklarının sorunları sayısal ve nitelik açısından alarm vermektedir.