Utanma duygumuzu kaybetmiş gibiyiz. Özellikle siyaset alanında herkes birbirini yalan söylemekle, algı yapmakla, usulsüzlükle, adam kayırmacılıkla suçluyor. Ama olaylara dışarıdan bir gözle baktığımızda bu tür durumların aslında her kesimde az veya çok bulunduğunu gözlemliyoruz. Herkesin birbirini aynı ithamlarla suçlaması benim için artık tahammül edilemez bir noktaya geldi. Öyle ki herhangi bir partinin basın toplantısında rakip parti temsilcileri hakkında söylediklerini dinlerken, “Önce kendi yaptıklarınıza bakın” dememek için kendimi zor tutar oldum.
Biraz da iğneyi kendimize batırırsak yani Aydın basınının durumuna bakarsak… Manzara ne yazık ki daha beter. Birbirleriyle geçmişte yaşanan bir anlaşmazlık nedeniyle düşman olmuş kişiler, pişkinliği o kadar ileri götürdüler ki bel altı vurmaktan bile geri durmuyorlar. Kendi dünya görüşlerini paylaşan kişilerle sorun yaşayanlar soluğu karşı görüşün temsilcilerinin yanında alıyorlar. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” şiarıyla sabah akşam eski yol arkadaşlarını karalıyorlar. Herkesin gayet iyi bildiği bir gerçek var. Yerel gazeteler halkın veya firmaların desteğiyle değil belediyelerin ve ekonomik yönden güçlü meslek odalarının destekleriyle ayakta kalabiliyor. Hal böyle olunca elbette yayın politikaları da farklılık gösteriyor. Bunda garipsenecek bir durum yok. Ancak yine de birbirimize karşı asgari bir nezaket, saygı ve mesleki konularda birlik beklemeye hakkımız yok mu? Siyasilerin herkesin bildiği yanlışlarını yok sayarak muhaliflerini aynı ithamlarla ve acımasızca eleştirmesinden sıtkımız sıyrıldı. Basın camiasının sabah akşam birbirleriyle uğraşmasında da. Hepimizin biraz durup düşünmeye, kendimizi sorgulamaya, pişkinlikten uzaklaşıp utanç duyabilmeye ihtiyacımız var. Çünkü pişkinlik ne kadar ucuzsa utanç o kadar değerli.