Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdurrahman Özdemir, AA muhabirine, kurbanın Arapça "kurb" kökünden geldiğini, yaklaşmak anlamı taşıdığını söyledi.
Kurban kelimesinin tarihsel süreçte farklı versiyonları olduğunu belirten Özdemir, "Batı dillerinde 'sakrifist' diye geçer, kutsiyet atfedilen şey. Aslında kutsal olmayıp da sırf üst bir varlığa, Rabbimize sunduğumuz için kutsiyet kazanan şeye 'sakrifist' denir. 'Offering' hediye, sunu anlamında kullanılır. Eski Ahit'te 'minha' diye geçer. Minha, bugün modern Arapçada 'burs, karşılıksız vermek' anlamına geliyor." dedi.
Prof. Dr. Özdemir, güncel Arapçada kurbanın "udhiyye" olarak geçtiğini, "duha" kavramının kuşluk vakti anlamına geldiğini anlattı.
Genelde kurbanlar kuşluk vaktinde kesildiği için İslam geleneğinde buna "udhiyye" denildiğini aktaran Özdemir, "Bunun dışında 'nüsük' yani ibadet kısmını esas alan kavram var. Hacda sunulan kurbana 'hedy' deniyor. Bir de doğan evladımızın ömrünün bereketli olması adına kesilen kurbana da 'akika' adı veriliyor." diye konuştu.
Prof. Dr. Özdemir, bunun Hz. Adem'in iki oğlu Habil ile Kabil arasında Rabbine kurban hediye etmelerinden başlayan bir gelenek olduğunu dile getirdi.
Hz. İbrahim'in oğlu İsmail ile ilgili rüya gördüğünü kaydeden Özdemir, "Kendisine oğlu İsmail'i kurban etmesi söyleniyor. Hz. İbrahim, Rabbinin bu emrini oğluna açtığında İsmail büyük bir tevekkülle 'Sen sana emredileni yap, beni sabredenlerden bulacaksın.' diyor. Emre itaat ediyorlar. Bu itaat Rabbimiz tarafından kafi görülüyor ve bir koç gönderilerek kurban geleneği başlatılıyor." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Özdemir, çok tanrılı pagan kültürünün hakim olduğu Antik Yunan'da, eski Mısır'da, eski Sümer'de, Hititler'de, Mezopotamya'da, Güney Arabistan'da, Japonlarda ve eski Çin'de çeşitli türlerde kurban gelenekleri olduğunu, Yahudilikte kapsamlı bir kurban geleneğinin bulunduğunu belirtti.
Eski Türklerde ise hayvanın kanını akıtmadan boğarak, hayvanı keserek, hayvanı doğaya salarak ve tahılları doğaya saçarak olmak üzere 4 çeşit kurban olduğuna dikkati çeken Özdemir, insanlığın Allah'la yakınlık kurmak, bütünleşmek, bulunduğu manevi pozisyonu daha üst noktalara taşımak, onun gazabından emin olmak, günahlarından pişmanlık duyup bunu telafi etmek ve kazadan beladan emin olmak için kurban kestiğini vurguladı.
Özdemir, "İnsanlar, Rabbinin rızasını kazanmak, gazabından emin olma ve bunların uzantısı olarak hayırlı, bereketli bir ömür sürebilmek için kurban kesiyor. Bir de takdim ederek bu sayede Rabbinin katında makbul bir kul olabilmek için bu kurbanı kesiyor." dedi.
İslam geleneğine göre kurbanların etlerinin ve kanlarının Allah'a ulaşmadığını, evine et girmeyenlere dağıtılması gerektiğini dile getirdi.
Prof. Dr. Özdemir, bugün Türkiye'de açlıktan uzak ve korkudan emin yaşadıklarının altını çizerek, şunları kaydetti:
"Güven ortamında yaşıyoruz, korku ikliminde yaşamıyoruz. Karnımız açsa doyuracak, bir ekmek alacak kadar imkanımız var. Tepemizden bombalar yağmıyor. Peygamber Efendimiz 'Müslümanlar bir cesetteki organlar gibidir. Bir tane organ rahatsız olursa ağrı, sızı ve ateşlenme olarak diğerlerine bu yansır.' buyuruyor. Dolayısıyla biz de öbür coğrafyalarda sıkıntı çeken, tepesine yağmur (bereket) yerine bomba yağan, evi barkı olmayan, yiyecek ekmeğe muhtaç durumdaki kardeşlerimizi düşünmeliyiz. Biz kasaba gidip bir kilo et alabiliyoruz çok şükür ama orada yıllardır et göremeyenler var. 'Mümin müminin kardeşidir.' fetvasınca kendi yaşadığımız bu standardı onlarla da paylaşmamız daha Müslümanca bir tavır olur."
"Kurban için zenginlik sınırı nisap miktarı olarak belirleniyor"
FSMVÜ İslami İlimler Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Tuba Hacer Korkmaz ise kurban ibadetinin Hanefi mezhebine göre vacip olduğunu söyledi.





