Adını Ankara'nın eski ismi "Angora"dan alan ve yüzyıllardır bu coğrafyanın en önemli biyolojik zenginliklerinden biri olan Ankara keçisi, taşıdığı paha biçilmez genetik mirasın korunması için yürütülen özel projelerle geleceğe taşınıyor. Bir dönem Osmanlı İmparatorluğu'nda padişah kaftanlarının ve Avrupa soylularının en lüks giysilerinin hammaddesi olan ve "beyaz altın" olarak anılan tiftik (moher), bu özel keçi türü sayesinde Ankara'yı dünyanın en önemli tekstil merkezlerinden biri yapmıştı.
Zamanla sayılarının azalması ve genetik saflığının bozulması tehlikesiyle karşı karşıya kalan Ankara keçisi, bugün Tarım ve Orman Bakanlığı'na bağlı kurumlar ve üniversiteler tarafından yürütülen "Halk Elinde Islah" gibi projelerle koruma altına alınmış durumda. Amaç, bu eşsiz hayvanın safkan ırkını korumak ve tiftiğin yeniden uluslararası lüks tekstil pazarında hak ettiği yere ulaşmasını sağlamak.
Ankara'dan Dünyaya Yayılan Servet: Tiftiğin Stratejik Yolculuğu
Ankara keçisinin tarihi, Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan binlerce yıllık bir geçmişe dayanır. Ancak onu dünya çapında eşsiz kılan, sadece bu coğrafyanın iklim ve bitki örtüsüne uyum sağlayarak geliştirdiği, ipeksi parlaklığa, olağanüstü bir dayanıklılığa ve boyayı mükemmel tutma özelliğine sahip olan yünü, yani tiftiktir. Bu özellikler, tiftiği 16. yüzyıldan itibaren Avrupalı tüccarların en çok aradığı hammaddelerden biri haline getirdi.
Tiftik ticareti, yüzlerce yıl boyunca Ankara ve çevresinin en önemli zenginlik kaynağı oldu. Osmanlı İmparatorluğu, bu stratejik ürün üzerindeki tekelini korumak için uzun yıllar boyunca Ankara keçisinin canlı olarak yurt dışına çıkarılmasını yasakladı. Ancak 19. yüzyılda bu yasağın delinmesiyle birlikte, keçiler önce Güney Afrika'ya, ardından Amerika'nın Teksas eyaletine götürüldü ve bu bölgeler, zamanla Türkiye'nin tiftik üretimindeki en büyük rakipleri haline geldi.
Safkan Irkı Koruma Mücadelesi: 'Ankara'nın En Değerli Biyolojik Hazinesi'
Yurt dışına götürülen keçiler ve Türkiye'de zamanla yapılan yanlış melezlemeler, safkan Ankara keçisi popülasyonunun ciddi şekilde azalmasına neden oldu. Bu durum, hem genetik mirasın kaybolması hem de tiftik kalitesinin düşmesi riskini beraberinde getirdi. Bu tehlikeye karşı, özellikle son yirmi yıldır devlet kontrolünde ciddi koruma ve ıslah çalışmaları yürütülüyor.
Tarım ve Orman Bakanlığı'na bağlı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi gibi kurumlar, "halk elinde" yani doğrudan yetiştiricilerle birlikte çalışarak safkan damızlık teke ve keçileri belirliyor. Bu projelerle, hem safkan hayvan sayısının artırılması hem de tiftik veriminin ve kalitesinin yeniden dünya standartlarına yükseltilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, Ankara'nın bu biyolojik hazinesini korumak için verilen sessiz bir mücadele olarak önemini koruyor.