Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu ifade, anayasanın başlangıç hükümleri arasında yer alır. Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez maddeler arasında yer alır laiklik ilkesi.
Laiklik, ilkokul sıralarından başlayarak 'din ve devlet işlerinin ayrılması' şeklinde anlatılageldi. Evet, laik bir devlette din ve devlet işleri ayrıdır ancak laikliğin kapsamı bununla sınırlı değildir. Laiklik aynı zamanda, bütün vatandaşların din ve vicdan özgürlüğünün güvencesidir. Devletin tüm din ve inanç gruplarına eşit mesafede olması, inançlar karşısında tarafsız olması, ancak laikliğin egemen olduğu bir toplum ve yönetim düzeninde mümkün olabilir. Laik bir devlette, devlet, vatandaşına inanç veya mezhep dayatmaz. Hangi inanç ve mezhepte olursa olsun, bütün vatandaşların din ve vicdan özgürlüğünün tesisiyle mükelleftir.
***
Türkiye'de laiklik tartışmaları, cumhuriyetin ilk yıllarından beri yapılıyor. İnanıyorum ki, toplumun çok geniş kesimleri, hangi siyasi görüşten olursa olsun cumhuriyetin laik niteliğine bağlı. 'Marjinal' veya 'uç' olarak tanımlayabileceğimiz bazı kesimler ise, laikliği ne yazık ki, 'dinsizlik' olarak nitelendirerek ciddi bir yanılgının içine giriyor. Laiklik, birilerinin iddia ettiği gibi dinsizlik falan değildir, din ve vicdan özgürlüğü ancak laiklikle mümkündür. Laikliği, 'dinsizlik' olarak yorumlayanlar, kutsal din duygularını istismar ederek, çıkarlarını korumaya çalışanlardır. Laik olmayan toplum ve devlet düzeninde, birileri çıkıp, 'din' adına insanlara baskı yapmaya, çeşitli kalıplara sokmaya çalışabilir ki, o ortamda insan haklarından söz etmek olanaksız hale gelir.
***
Türkiye'yi diğer İslâm ülkelerinden ayıran en temel özellik, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti sıfatına sahip olmasıdır. Atatürk, 29 Ekim 1923'te gerçekleştirdiği Türk devrimiyle nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan bir ülkenin aynı zamanda laik olabileceğini başarılı bir şekilde ortaya koymuştur. Türkiye, İslamiyet ve laikliği aynı sinede barındıran yönüyle, diğer İslam ülkelerine rol model olmuştur, olmaya devam etmektedir.
Türk ulusunun ezici çoğunluğu, bir yandan laiklik başta olmak üzere cumhuriyetin temel değerlerine sarsılmaz bir inançla bağlılığını sürdürürken diğer taraftan dini vecibelerini yerine getirmekten asla geri durmaz.
***
Ülkemizde laikliği 'dinsizlikle' eşdeğer görenler olduğu gibi, bireysel ve toplumsal yaşamdaki dini olan her şeyi 'laiklik karşıtı' gibi gören başka bir çarpık anlayış da söz konusudur. Mesela bu anlayış, her başörtülü bireyi 'irticacı' olarak yaftalamaktan geri durmaz. Kişilerin özel yaşamlarındaki tercihlerini devamlı ideolojik kalıplarla yorumlama yanlışına düşer. Samimi inançları gereği ibadetini yerine getirenler de bazı 'şekilci' laikler tarafından hemen 'gericilikle' suçlanır. Bu yaklaşımında doğru olmadığını bu vesileyle ifade etmek isterim.
Sözün özü, laikliğin 'inançlara saygılı' olması son derece önemlidir. Kişiler, inançlarını, başka kişi ve gruplar üzerinde baskı unsuru haline getirmeden özgürce yaşamalıdır ki, laikliğin de demokrasinin de gereği yerini bulsun.
***
Laiklik, demokrasinin tamamlayıcısı ve önkoşuludur. Laikliğin olmadığı bir toplumda, yasalar önünde eşitlikten, temel hak ve hürriyetlerden, devletin yurttaşına eşit muamelesinden söz edilemez. Hangi siyasi görüşte olursak olalım, laikliğin, tıpkı demokrasi gibi, ekmek, su, hava kadar yaşamsal bir gereksinim olduğunu unutmayalım.
Kalın sağlıcakla…