1950-1970 yılları arası Türk tarımının “altın yılları” dır.1950’li yıllar boyunca Türk tarımının alt yapısı büyük ölçüde temellendirilirken 1963-1970 yılları arasında Türk ekonomisinin büyüme ortalaması % 11 iken tarım sektörünün büyümesi % 19 ortalamaya ulaşmıştır.
Dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi “Tarımda 1980'li yıllara kadar üretim artışı, kendine yeterlik temel hareket noktaları iken, 1980'den sonra uygulanan politikalar ile bu durum değişmiştir.
Liberal ekonomi uygulamaları sonucu tarım piyasalarını düzenleyici kamu kurumlarının (Toprak Mahsulleri Ofisi, Tarım Kooperatifi Birlikleri, Zirai Donatım Kurumu, Toprak Su. Ziraat Bankası vb) etkinliği azaltılmaya çalışılmış, Toprak –Su Zirai Donatım Kurumu, Köy Hizmetleri gibi kurumların hayatiyetine son verilmiştir.
Diğer kamu kuruluşları gibi, bunların da özelleştirilmesi gündeme gelmiş, bazılarını sahip oldukları tekel gücüne (TÜGSAŞ'ın ithalat tekeli gibi) son verilmiştir.
Yem ve şeker fabrikaları çiftçinin elinden alınarak özelleştirilmiştir.
Bu süreç içerisinde şış rekabete açılan ekonomide imalat sanayi ve hizmetlerin rekabet gücünü artırmak için tarım etkin bir araç olarak kullanılmak istenmiş, tarımın kaynakları ve Gayri Safi Milli Hâsıladaki payı diğer sektörlere aktarılmıştır.
Bu “vahşi, kapitalist” politikalar, gıda maddeleri fiyatlarının düşük kalması için sanayi sektörlerinin girdi olarak kullandığı, tarım ürünleri fiyatları düşük tutularak, sanayi maliyet fiyatlarını aşağıya çekmek biçiminde uygulanmıştır.
Bu politikalar sonucu tarım sektörü ve tarım emekçileri hızla yoksullaşmış, tarımdan sanayiye kaynak ve işgücü aktarımı hızlanmıştır. Bunun sonucu olarak da tarımda çalışan ve köylerde oturan genç nüfus hizmet ve sanayi sektörlerine kaymıştır. Bu sürecin sonucu olarak da sosyal bir olgu haline gelen şehirlere göç, tarımın aktif gücü olan gençleri sektör dışına çekerek tarımla uğraşan nüfusun yaş ortalamasını –günümüzde- 57’ye ulaştırmıştır.
Gelişmiş ülkelerde tarım politikaları, kooperatif ve üretici birlikleri eliyle, iç tüketim, ihracat miktarları dikkate alınarak, planlı bir şekilde yürütülür. Normal ekonomilerde tarımsal ürün fiyatları arz ve talebin piyasada karşılaşması sonucu oluşmaktadır. Liberal Türkiye ekonomik modelinin tarım piyasalarında uygulanması sonucu tarım ürünlerinde fiyat belirleme mekanizmaları pazarlama aktörleri olan aracı, tüccar, komisyoncu, toptancı, pazarcı, market, hal dışı esnaf gibi üretime katkısı olmayan, kâr hadlerini üretici maliyet fiyatlarına rağmen aşağı çekmeye çalışan pazarlama aktörlerinin eline geçmesi ekonomik bir olgu haline gelmiştir. Devlet denetleme mekanizmalarının pazarlama aktörlerini denetlemekten uzak ve aciz olmaları tarımda, ürün planlamasında düzensizlik ve istikrarsızlığa yol açmıştır. Bundan da zararlı çıkan Türk çiftçisi olmuştur.
Ancak alıcılar ve satıcılar arasına aracı olarak tanımlanan pazarlama aktörleri girmekte ve rekabet aksamaktadır.
Devlet üretim kooperatiflerini sıkı bir şekilde denetlerken bu aktörleri adeta kendi başlarına bırakmıştır.
Sizce tarımı bu hale getirenler kimlerdir?