Geçtiğimiz Cuma akşamı Aydın Valiliği’nce Atatürk Kent Meydanı’nda düzenlenen 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü etkinliklerini takip etmek üzere evden çıkarak Çine Caddesi’nden şehir içi minibüsüne bindim.
Minibüsün kaptan tarafındaki tekli koltuklardan birine oturarak yolu seyretmeye koyuldum. Bir yandan da minibüsün sağ tarafında oturan 4 genç kızın konuştuklarına kulak misafiri oldum istemeden. Konuşmalarından üniversite öğrencisi olduğunu anladığım kızlardan biri, “Okulun bitmesine bir sene kaldı, ne yapacağız?” diye sordu arkadaşına. Arkadaşı da “Bir sene uzun bir süre mi?” dedi. Bunun üzerine kız, “Hayır, kısa bir süre. Sorun da bu zaten” diye yanıt verdi arkadaşına. Genç kızların sohbeti, KPSS puanı ve atamaları üzerine görüş alışverişleriyle sürerken oturduğum koltukta derin düşüncelere daldım gittim.
***
Ailelerinin ve kendilerinin bin bir emeğiyle sınavlara hazırlanan, üniversiteyi kazanan, 4 veya 5 yıl boyunca müfredatta yer alan dersleri geçerek, diploma almaya hak kazanan milyonlarca genç, geleceğinden kaygı duyuyor. Sayılarını bilmediğimiz ‘diplomalı işsiz’ gerçeğinin var olduğu bir ortamda nasıl kaygılanmasın ki gençler?
Memleketin kronikleşmiş hale gelen bu sorunu karşısında kimi gençler iş bulamayarak umutlarını yitiriyor kimileri ise eğitim aldıkları alanla hiç ilgisi olmayan işlerde çalışarak, ‘ekmek parası’ kazanmanın peşine düşüyor. Ortak noktaları ‘mutsuz’ oluşları.
***
On yılların bu sorunu karşısında her ile üniversite açmakla övünülmesi yerine sağlıklı bir yükseköğretim planlaması yapılsa, fakültelerin yanı sıra ara eleman yetiştiren meslek yüksekokullarına hak ettiği değer verilse acaba bugün işsizlik sorunu bu denli can yakıcı olur muydu?
Aklımı bu ve bunun gibi sorular kurcalarken minibüs, Atatürk Kent Meydanı durağına geliyor ve ben omzuma astığım fotoğraf makinemle beraber ağır adımlarla haber yapacağım alana doğru yürüyorum. Kafamda hâlâ o soru: ne olacak bu gençlerin hali?
Dilerim, şansları açık olur…