Osmanlı Devleti’nin mirası Kızılay’ın geldiği vahim durum yaşadığımız son deprem felaketinden sonra apaçık gözler önüne serildi. Kızılay’ın siyasallaşmasından sonra çürümenin başladığına dair ipuçları yıllar önce gelmeye başlamıştı zaten. Kızılay’ın ismi skandallarla anılan Ensar Vakfı’na 8 milyon dolar bağış yaptığı üç sene önce kamuoyuna yansımıştı. İnsani yardım derneği olarak kurulan Kızılay’ın nasıl aile şirketine dönüştüğüne dair haberleri de yıllardır okuyoruz. Kızılay’da başlayan çürümenin işaretleri epeydir geliyordu ama bu son depremde yaşananlar artık “tuz kokmuş” dedirtti. Depremin 3. Günü şarkıcı Haluk Levent’in başkanlığındaki AHBAP Derneği’nin Kızılay’dan 2 bin 50 adet çadır satın aldığı karşılığında 46 milyon lira ödediğini öğrendik. Kar amacı gütmeyen yardım kuruluşu olan Kızılay’ın ticarethaneye dönüştüğü gerçeği bu kez tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmış oldu. Depremden birkaç gün sonra Prof. Dr. Murat Bardakçı katıldığı bir televizyon programında “Ben bu Kızılay’a kanımı bile vermem” demiş, programın moderatörü Fatih Altaylı Bardakçı’ya tepki göstermişti. Ancak son skandaldan sonra halka dağıtmakla görevli olduğu çadırları yardım kuruluşlarına parayla satan bir yönetim olduğunu görünce “Acaba topladığı kanları da sattı mı?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum artık. Ve en acısı da şu: Bu kadar skandala rağmen Kızılay’ın yönetiminden bir kişi bile istifa etmedikleri gibi halen “Afeti başarıyla yönettik” diyebiliyorlar. Kızılay Başkanı Kerem Kınık “AHBAP’a sattığınız çadırların parasını iade edecek misiniz” sorusuna “Bakarız” diye yanıt veriyor. Ecdadımızın mirası Kızılay öyle bir bataklığa saplanmış ki para hırsıyla öyle bir kirlenmiş ki nasıl temizlenir bilmiyorum.