Son günlerde kamuoyunda tartışılan en önemli gündem maddelerinden biri, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Melih Bulu'nun atanmasının ardından üniversitede meydana gelen olaylar.

Bu konuda iktidar kanadı siyahla beyaz misali ayrışmış durumda. Muhalefet, Prof. Dr. Bulu'nun istifasını isteyip, öğrencilerin itirazını 'haklı' görürken, Cumhur İttifakı ise rektörün görevde kalması gerektiğini savunuyor, öğrencilerin gerçekleştirmiş oldukları gösteriler, 'karışıklık çıkarma eylemleri' olarak nitelendiriyor. Bu tartışma, gerek siyasetçilerin gerekse de medyanın gündeminde sürüp gidiyor.

***

Öğrencilerin veyahut başka bir grubun, demokratik ve barışçıl bir şekilde, işi vandallığa vardırmadan protesto gösterisi yapması, en temel anayasal haktır. İnsanlar, meşru sınırlar içerisinde bir kişiyi, bir kurumu veya olayı protesto edebilir. Bu hakkın kullanımına engel olunması, türlü metotlarla baskılanmaya gidilmesi kabul edilemez. Bununla birlikte, demokratik ve barışçıl gösteri yürüyüşü yapma gayreti içinde olan öğrenciler de aralarına sızan veya sızmak isteyen gayrimeşru – yasadışı gruplara, art niyetli kimselere karşı son derece uyanık olmalıdır. Bilinmelidir ki, provokatörler, böylesi olaylarda fırsat kollar ve kargaşa yaratmaya çalışır.

Burada asıl odaklanılması gereken mesele, üniversite rektörlerinin seçim ve atama yöntemidir. Biliyorsunuz, geçmişte uygulanan sistemde, üniversite öğretim üyeleri sandığa gider, oylarını kullandırdı. Seçimde ilk 6'ya giren isimler YÖK'e gönderilir, YÖK de bu 6 kişi arasından seçtiği 3 kişiyi, Cumhurbaşkanlığı makamına gönderirdi. Cumhurbaşkanı, bu 3 kişiden birisini söz konusu üniversiteye rektör olarak atıyordu. Söz konusu uygulama, 2016 yılının Ekim ayına kadar devam etti. 2016 Ekim'inden beri rektörler doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.

***

Geçmişte uygulanan sistem, çok mu güllük gülistanlıktı diye soracak olursanız, o dönemde de ciddi tartışmalar yaşandı. Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığı döneminde, özellikle yeni kurulan bazı üniversitelerde sayıca daha az oy alan isimlerin rektörlüğe atanması iktidar çevrelerinde ve muhafazakâr medyada sıkça eleştirildi.

Abdullah Gül'ün Çankaya'ya çıkmasıyla birlikte ise eleştiriler bu defa, sol – sosyal demokrat kesimden gelmeye başladı. İsimler değişti ama eleştiriler sürdü. Muhalefet, 2014 – 2016 döneminde bu defa Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı rektör atamaları üzerinden eleştirdi. Bu konu, ülkenin sürekli gündeminde yer alan başlıklardan biri oldu.

***

Şimdi gelinen noktada ise bütünüyle seçimden arındırılmış bir rektör atama mekanizmasını görmekteyiz. Bu uygulama sağlıklı mı derseniz, buna olumlu yanıt vermek güç.

Bu ve benzeri tartışmaların önüne geçilmesi için seçim sisteminin geri getirilmesi, rektörlerin akademinin iradesiyle benimsenmesi mutlaka tesis edilmelidir. Üniversite öğretim elamanlarının iradesi sandığa yansır ve rektör ataması sandıktan çıkacak sonuç etrafında şekillenirse, bu konuda gerçekleşen tartışmalar sona erecektir. Seçimlerin geri gelmesi, demokratik ruhun devamlılığına da büyük katkı sağlayacaktır.

Öğretim üyelerinin iradesiyle bir rektör göreve geldiğinde, bunun yönetsel anlamda çok daha sağlıklı olacağına eminim.


Kalın sağlıcakla…