Yine bir 10 Ocak daha geldi çattı. Çalışan Gazeteciler Günü bugün. Mülkî amirlerinden belediye başkanlarına, milletvekillerinden siyasi parti temsilcilerine kadar çok geniş bir yelpazeden kutlama mesajları alacağımız, kahvaltılarda, yemeklerde ağırlanacağımız bir gün bugün.

Bütün bunları düşünürken ortada kutlanacak bir gün var mı diye soruyorum kendi kendime. Ne yazık ki, bu soruya olumlu yanıt verebilmek çok güç.

Hemen her üniversiteye iletişim fakültelerinin açıldığı, iletişim mezunlarının büyük bölümünün mesleğiyle ilgisi olmayan işlerde çalıştığı, basın sektörünün ekonomik sorunlar sarmalının içinde olduğu, bir de bunların üstüne eline cep telefonu alanın ‘ben gazeteciyim’ diye ortada dolaşıp, meslek itibarını yerle bir ettiği bir ortamda kutlama yapmak hiç gerçekçi gelmiyor bana.

Sorunlar bununla sınırlı kalsa iyi ya, maalesef öyle değil. İletişim fakültesinde bizlere medyanın bağımsızlığını, güç odakları karşısında eğilip bükülmemeyi, kamu menfaatini her şeyin üzerinde tutmayı öğrettiler. Öğrettiler öğretmesine ama fakülte sıralarında öğrenilenlerle sektörün içinde deneyimlenenler arasında uçurum var!..

***

Normatif anlamda bir ön kabul vardır. Basın, yasama, yürütme ve yargı erklerinden sonra dördüncü güçtür. Ne demek dördüncü güç? Söz konusu erkler üzerinde denetim görevini yerine getirebilmektir. Peki, basın kimin adına yapar bu denetimi? Toplum adına, halk adına yapar.

Bugün geldiğimiz noktada gerek yaygın gerekse de yerel medyada bu denetim görevi ne ölçüde yerine getiriliyor? Takdir, bu satırları okuyan sizlerin ve kamuoyunun…

Basın, gerçekten denetim görevini yerine getirmek, perde arkasındaki olay ve olguları gün ışığına çıkarmak istiyorsa hiçbir kişi veya kuruluşa bağımlı olmayacak. Gücünü siyasal veya ekonomik güç odaklarından değil, bizatihi toplumun kendisinden yani okurlarından alacak. Bu gerçekleşmediği sürece basının denetim görevi falan yalnızca kâğıt üzerinde kalır, hiçbir surette uygulamaya geçmez.

***

Yeri gelmişken bir gerçeği daha ifade etmek isterim. Zaman zaman taraflı tarafsız pek çok kişiden basına yönelik eleştiriler duyuyoruz. Yaptığımız iş eleştiriden arî değil. Bunlara sonsuz saygım var. Ama eleştiriyi yapan kişilere, ‘En son bayiden ne zaman gazete aldınız?’ veya ‘Yerel gazetelere destek veriyor musunuz?’ türünden sorular yönelttiğimiz zaman, koca bir sessizlik karşılıyor bizleri. Demem o ki, kamuoyu basını eleştirecekse, işe önce kendinden başlamalı. Her gün bayiye gidip bir veya birden fazla yerel gazete alarak basına desteğini ortaya koymalı. Bu yapıldığı takdirde basın gücünü okurdan alır, onların istediği anlamda eleştirel, kamu menfaatini korumaya yönelik bir yayın politikası içine girer. Gerisi lafı güzaftır…

***

Evet, bugün ‘çalışan gazetecilerin’ günü ama ne yazık ki, türlü nedenlerle çalışamayan, çalıştırılmayan, mesleğini icra edemeyen yüzlerce hatta binlerce meslektaşımız var. Fakültedeki dönem arkadaşlarım arasında subay olan da var, restoranda müdürlük, markette kasiyerlik yapan da… Her meslek kutsaldır ama iletişim fakültesi mezunu, mesleğiyle ilgili işler yapmalı. Yapamıyorsa da yükseköğretim sisteminin içinde bu denli iletişim fakültesi olmamalı.

Yazacak, anlatacak tonla şey var ama ne sayfa yeter ne de sütun…

İyi haftalar…