Hayatımız her geçen gün daha da hızlanmıyor mu? Yoksa bize mi öyle geliyor. Teknolojinin, iletişim ve ulaşımın getirdiği kolaylıklar sanki zamanın hızla geçmesini sağlayan araç gibi. Bu hızın içinde kaybolan şeyler var…
O eski ‘durağan’ yaşantı kayboldu. Bir anı yaşamak, bir öğle yemeğinde sohbet etmek veya sabah kahvesini içmek gibi sıradan anlarımız neden artık hep aceleyle geçiyor?
Bir zamanlar günler, sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar belirli bir ritim içindeydi. Bugünse her şey çok daha hızlı. İşler, haberler, alışverişler, ilişkiler, düşünceler…
İstediğimiz her şeye birkaç tıkla ulaşabiliyoruz. Yine de garip gelen bir şey var. Biz ne kadar çok hızlanırsak zaman da o kadar hızlı geçiyor ve biz hep daha azını hissediyoruz...
HIZLANAN HAYAT MALİYETİ
Günümüzün en büyük paradokslarından biri, hızın bize kazandırdığı zamanın aslında bizi zamanla olan bağımızdan koparmasıdır. Teknolojik gelişmelerin hayatımıza sunduğu kolaylıklar, hayatı daha verimli kılabilir gibi görünse de bir bakımdan verimlilik, zamanın anlamını da yitiriyor. Sürekli bir şeylere yetişmeye çalışırken, ‘an’ da kalmak zorlaşıyor. Her şeyin hızlı ve anlık olduğu bu dünyada derinlemesine düşünme, nefes alma ve gerçek anlamda yaşamayı unutabiliyoruz.
Zamanla yaptığımız bu hız yarışının içindeyken küçük anların kıymetini bilmek zorlaştı. Sabahlara kadar süren bir proje veya gece geç saatte gelen bir e posta, bizi hep başka yerlerde tutuyor. Oysa belki de hayatın en değerli anları, hızlı geçen zaman dilimlerinin dışında kalan küçük anlarda gizli. Yavaşlayarak geçirilen bir yürüyüş, gün batımını izlemek ya da sadece bir arkadaşla uzun bir sohbet etmek bize kaybolmuş zamanın geri getirilmesini sağlayabilir.
ZAMANI YAVAŞLATMANI YOLU VAR MI?
Zamanın hızına karşı nasıl direnç gösterebiliriz? Belki de çözümü, teknolojinin ve hızın içinde biraz daha 2yavaş’ bir ritme bürünmekte yatıyor. Zamanı verimli kullanmak önemli olsa da verimliliğin bizi insan olmaktan uzaklaştırmaması gerekiyor. Bir telefon görüşmesi yapmak yerine eski usul bir mektup yazmak, sadece birkaç dakikalığına da olsa telefonu kapatıp etrafımızdaki dünyaya odaklanmak zamanın içindeki gerçek anlamı yeniden keşfetmek için bir adım olabiliyor.
Zamanı yavaşlatmak aslında ona nasıl bakacağımızla alakalı. Eğer hayatımızı koşuşturma içinde geçmek zorunda olmadığını kabul edersek hızla ilerleyen hayatta yaşayacak anlar bulabiliriz…