Türkiye’nin deprem gerçeğiyle son yüzleşmesi çok sancılı oldu. On binlerce insanımız hayatını kaybetti. Yüz binlercesi memleketlerinden ayrılmak zorunda kaldı. Bundan 23 yıl önce Gölcük merkezli o büyük depremden almamız gereken hiçbir dersi almadığımız bir kez daha ortaya çıktı. O büyük depremden sonra bile hata üstüne hata yapmışız. Şimdi bu hataların bedelini çok ağır biçimde ödedik. Ödedik ödemesine ama gerçekle yüzleşmekten kaçma huyumuzu hala yenebilmiş değiliz. Birinci dereceden deprem bölgesinde olan illerde yaşayan insanlarımız dahi yaşadıkları veya sahibi oldukları evlerin depreme karşı dayanıklı olup olmadığını bilmek istemiyor. İstese bile ücretsiz olmasına rağmen test yaptırmaya yanaşmıyor. Bu duruma ne yazık ki yakından şahit oldum. Bilindiği gibi bir binanın teste tabi tutulabilmesi için bütün kat maliklerinden muvafakatname almak gerekiyor. Yaşadığım apartman en az 40 yıllık ve Nazilli’nin zemin sıvılaşmasının olduğu bir bölgede. Apartman yöneticisine ücretsiz test için başvuru yapmasını istediğimde aldığım cevap şu oldu: “Benim çok işim var, sen başvuru yap!” Sadece o değil birçok kişi rutinini bozmaktansa ölümcül bir risk almayı tercih ediyor. O kadar iflah olmaz bir ihmalkarlığımız var ki, bu işe zaman ayırmak yerine kendimizin ve sevdiklerimizin hayatını riske atmayı göze alıyoruz. Yaşanan tüm acılara, uzmanların tüm uyarılarına rağmen deprem riskine karşı hiçbir şey yapmıyoruz. Tabi bu işin ekonomik yönü de var. Özellikle mülk sahipleri binalarının teste tabi tutulmasını istemiyorlar. Çünkü eğer çürük çıkarsa işleri bozulabilir. Bu iş vatandaşların keyfine bırakılamayacak kadar ciddi. Devlet bu işi zorunlu tutmalı aksi halde daha çok can ve mal kaybedeceğimiz ortada.