Türkiye'de jeotermal enerji santrallerinin (JES) en yoğun olduğu kentlerden biri hatta birincisi Aydın desek herhalde yanılmış olmayız. 2007 yılında çıkan yasayla birlikte JES'lerin sayısının hızla arttığını görüyoruz.

JES'lerin bu denli hızlı artışı çevre sorununa ilişkin tartışmaları da beraberinde getiriyor. Kızılcaköy başta olmak üzere ilimizin çeşitli yerleşim yerlerinde yaşayan halk, yaşadıkları yöreye JES kurulmaması için mücadele verdi, vermeye devam ediyor. JES'lerin birinci sınıf tarım arazilerine kurularak doğaya, tarımsal üretime zarar verilmesin istiyorlar.

***

Jeotermal enerji, yenilenebilir, kuralına uygun kullanıldığında çevre dostu bir enerjidir. Burada ayrıntıya dikkat… Kuralarına uygun kullanıldığında… Şayet kuralına uygun kullanılmazsa yalnızca jeotermal enerji değil, diğer enerji kaynakları da insanlık için tehlikeye dönüşebilir. Bu nedenle jeotermal tesislerin ilgili mevzuata uygun biçimde çalıştırılması, doğaya zarar veren, çevreyi kirletmekten geri durmayanlara resmî mercilerce gerekli yaptırımların uygulanması şarttır. Bu yapılmadığı takdirde bir arpa boyu yol almak mümkün değildir.

Jeotermal enerjinin kendi öz kaynağımız olduğu ve ülkemizin enerji konusunda dışa bağımlılığını azaltacak bir potansiyel olduğunu varsayarsak, toptancı bir yaklaşımla 'jeotermal karşıtlığı' yapmayı kesinlikle doğru bulmuyorum. Önemli olan işi ehline vermek, birinci sınıf tarım arazilerine tesis kurmamak, kurulan tesisleriyse kuralarına uygun, çevreye zarar vermeyecek biçimde çalıştırmaktır. Böyle bir seçenek varken jeotermal enerjiyi kökten reddetmek, kendi öz kaynağımızı değerlendirememek anlamına gelir ki, buna kimsenin sıcak bakmayacağına eminim.

***

Öte yandan, jeotermali tarımla buluşturma konusu var. Biliyorsunuz, Kadıköy Mahallesi yakınlarında yaklaşık 700 dönümlük arazide Tarıma Dayalı Sera Organize Bölgesi kurulması için hazırlık yapılıyor. Böylelikle Aydın'ın seracılık anlamında önemli bir merkez haline gelmesi hedefleniyor.

İlimizin tarım kenti olduğunu düşünürsek böyle bir girişim tarımın üretimle buluşması ve ilin ekonomisini geliştirme adına çok yerinde ve yararlı olduğu aşikârdır.

Bunun da ötesinde jeotermalin nimetlerinden Aydınlıların yararlanması mutlaka ama mutlaka sağlanmalıdır.

Onlarca jeotermal tesisin bulunduğu kentimizde bu denli büyük bir kaynak varsa konutların ısıtılmasında jeotermal enerji niye kullanılamaz?

Madem Türkiye'nin dışa bağımlılığının her yönden en aza indirgenmesi hatta ortadan kaldırılması hedefleniyor niye bu konuda şimdiye kadar adım atılmadığı veyahut da atılamadığı başlı başına yanıtlanması gereken bir soru.

***

Bir de Ilıcabaşı'ndaki AYTER alanına 400 yataklı termal otel yapılacağı söylenmişti. Bu açıklamayı önceki Aydın Valisi Yavuz Selim Köşger yapmıştı.

Denizli, Afyonkarahisar, Balıkesir gibi çevre illerde jeotermal kaynaklar termal turizmi için yıllardan beri kullanılıyor. İlimizde ise birkaç küçük çaplı tesis var. Vali Köşger'in bu bağlamdaki açıklaması kent kamuoyunu heyecanlandırmıştı. Böylesi yüksek kapasiteli bir termal otelin il merkezinde olması kentimize her anlamda büyük katkılar sağlar.

Ne var ki, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, birkaç ay önce Aydın'a yaptığı ziyarette AYTER alanına Millet Bahçesi inşa edileceğini duyurdu.

Durum böyle olunca acaba termal otel projesi unutuldu mu diye sormaktan kendini alamıyor insan. Kentin ekonomik gelişimi için AYTER alanına Millet Bahçesi değil, termal otel yapılmalıdır.

AYTER alanının 'burnunun dibinde' yer alan ve tanzim çalışmaları süren Aydın Tekstil Park, her yönüyle bir Millet Bahçesi işlevi görecektir zaten.

Sözün özü, jeotermal enerjinin nimetlerinden bu kent ve kent halkı faydalanmalıdır. Merkezi ve yerel yönetimin temsilcileri bu konuda üzerlerine düşeni eksiksiz bir şekilde yerine getirmelidir.

Sağlıklı, güzel günlere…