Değerli spor severler, geçmiş yazılarımda Türk futbolunda ki marka değerinin düşüşünü köşemizde irdelemiştik. Türk futbolunu kalkındıracak, geliştirecek görevlerin en büyüğünün TFF ye düştüğünü ve bu konuda neler yapılabileceğini geçen yazımda belirtmiştim.  
Peki bu konuda kulüplerimizin üzerine düşen görevler neler biraz buundan bahsedelim.
Öncelikle bu ligin izlenmesini, keyif alınmasını istiyorsak, şu kötü yabancı topçu transferinden bir vazgeçelim. Ülke futboluna katkıda bulunacak iyi oyuncular getirelim. Unutmayalım ki 'iyi futbol, iyi oyuncuyla oynanır'. Ülkemizde iz bırakmış, iyi oyunculara şöyle kısaca bir göz atacak olursak Hagi, Alex de Souza, Pierre van Hooijdonk, Drogba, Marıo Gomez isimlerini bir çırpıda sayabiliriz. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Peki ya yabancı futbolcu çöplüğü haline gelen ligimizde bir sezon bile kalamamış kötü oyuncuları saymaya kalksak ? İnanın sayfa yetmez. 
İyi yabancı oyuncu demişken, eğer yabancı teknik adam da getireceksek onun da kaliteli ve isminin tartışılmaz olması öncelik olmalı. Dediğim gibi eğer yabancı getireceksek bu lige, oyuncu ve teknik adam ismi tartışılmaz olmalı. Ülke futboluna değer katmalı. 
Bu konuyu geçelim. Lütfen artık kulüp başkanları sporun içinden gelmiş olsun. Gerçekten artık spordan, futboldan anlamayan kendi reklamını yapmaya gelmiş olan, iş adamları kulüplerimizden ellerini çeksinler. 
Sosyal medyada atışıp durmalarından bıktık.. Bize huzur iklimi lazım. Bize kaliteli futbol lazım, seviyesiz tartışmalar değil.
Geçelim efendim. Hakem konusu.. Her maçın ardından hakem hatalarının tartışılmasını değil, kulüplerimizin biraz da kendilerinde hata aramasını öneriyorum. Maçta rakip kaleye şut atmamışsınız hakem biz yaktı diyorsunuz.Geçiniz efendim. Artık taraftara oynamayın.
Her zaman söylüyorum, iyi futbol iyi zeminde oynanır. Saha zeminlerini profesyonellere emanet edin. Oyuncu sağlığı açısından, iyi oyun açısından, seyir zevki açısından iyi zemin şart. Hergün Dolu, yağmur, kar yağan bir ülkede yaşamıyoruz, geçtim ki böyle olan avrupa ülkelerinde bile zeminler şahane. Örnek; İngiltere. 
Peki gelelim taraftarlara, onların üzerine düşen görevler yok mu? Var elbette. 
Futbol taraftarlar için, spor severler için oynanan bir oyundur. O yüzden taraftar kulüplerin olmazsa olmazıdır. Taraftar yoksa takımlarda olmaz. Ayakta kalamazlar. Demek ki sporunda futbolunda yaşaması için bir seyirciye ihtiyacı varmış. 
Peki seyircinin, taraftarın markası nasıl olur? Bilet alır tribüne gider. Oyunu izler takımını destekler. Stadyumlarda taşkınlık yapmaz. Sahaya taş atmaz pet şişe atmaz. Küfretmez. Lisanslı ürün alır kulübüne destek olur. Rakip takım taraftarıyla tatlı atışmalar içine girer kavganın içine girmez. 
Marka futbol, marka kulüpler, marka seyirci. Hani bir reklam varya sonunda 'bir dünya markası' diyor tam da o söz gibi..
Başarabilir miyiz? Neden olmasın...