ABD’nin Suriye’deki İran ve Rusya nüfusunu kırarak Şam’da bir rejim değişikliği yoluyla İsrail’in güvenliğini tesis etme, Doğu Akdeniz’i kontrol etme ve Mezopotamya bölgesinde kalıcı olma hedefiyle çıktığı yolculuk bugün iki terörist örgütünün gölgesinde Fırat nehrinin doğusunda ne hasına olursa olsun hayata geçirilmesi elzem olan bir varoluş mücadelesine dönüştü. Bu mücadele kendisine ortak olarak PKK/PYD/YPG ve onun uzantılarını seçen ABD’nin ortaya koyduğu manzara bir kavak ağacının arkasına saklanmaya çalışan fili hatırlatıyor. ABD, Irak’ın kuzeyinden Münbiç’e uzanan terör örgütüne silah ve mühimmat tedarik eden lojistik hattını da teröristle beraber çıkılan devriye faaliyetlerinde sıvıyacak balçık bulmakta zorlanıyor. Kendi bürokratlarının durumu “Zırva tevil götürmez” ata sözünün neden söylendiğinin yaşayan kanıtı gibi. ABD’nin Suriye Özel Temsilciliği görevini yürüten James Jeffrey’in 8 ay arayla bir silahlı grubun terör örgütü olup olmadığına dair tam terzi yönde iki açıklama yapabildiğine tanık olduk. Mart 2018’de eski Ankara Büyükelçisi sıfatıyla verdiği demeçte “PYD ve onun askeri kanadı olan YPG, ana unsur PKK’nın unsurlarıdır. Ve genel anlamda onun kontrolü altındadır. ABD Yönetimi, PKK’ya resmen terör örgütü olarak kabul ederken YPG ile ilgili bu durumu resmi olarak önemsemiyor gözükmektedir diyen Jeffrey’e aynı yılın Kasım ayında “PKK’ya ilişkin pozisyonumuz net. PKK’nın aksine YPG’yi terör örgütü olarak tanımlamıyoruz” gibi bir öncekine tamamen zıt açıklamayı yaptıran motivasyonun kaynağı nedir? Eğer Jeffrey hafıza kaybı ya da benzeri bir sağlık sorunundan muzdarip değilse böyle bir iki yüzlülük ABD’nin hangi politikacısının eseridir?

ABD Dışişleri Bakanlığı, PKK lider kadrosundan 3 ismin yerine dair bilgi sağlayacak ya da yakalanmalarına yardımcı olacak kişileri toplam 12 milyon dolar ödül vereceğini duyurdu. Acaba ABD, arzu edilen her Batılı medeniyet kurucusunun bu 3 kişiyle kapılarını çalıp röportaj yapabildiklerinden haberdar mı değildi. ABD yetkilileri biraz TV izleseler, paralarını çarçur etmelerine gerek olmadığını, bu teröristlerin Kuzey Irak’ın Kandil dağı adresinde olduklarını öğrenebilirler. Peki bu denli cddiyetsiz bir karanı altında yatan sebepler ne olabilir? PKK’yı 1997’de terörist örgütler listesine dahil eden ABD, Duran Kalkan, Cemil Bıyık ve Murat Karayılan’dan yeni mi haberdar oldu? Kandil’deki 3 terörist elebaşı için atılan adımın ne ciddiyeti olabilir?

Acaba bu üç terörist ABD için çok mu değerli insanlar mı ki başlarına 65 milyon ödül koyuyor. Türkiye ise daha önce 12 milyon lira ödül koymuştu. Anlaşılan bu üç terörist son günlerde kendi başlarına buyruk olmayı başardılar galiba. ABD bu yüzden ödül koymuş olabilir. “Bizim Suriye ve Irak’ta planlarımız var. Siz ufak ufak ortadan kaybolun işimize karışmayın” mesajı vermiş olabilirler. Yani ABD, “Siz çekilin ortadan ayakkabı bağcığı olmayın” diyor.

Fakat bu da yanlış bir strateji. Bu teröristlerle oturup pazarlık etseler ve ödülleri ellerine verseler kesinlikle ortadan tamamen kaybolurlar. Ya da Amerika’da onlara yeni bir yaşam hakkı versinler. Bu üç azılı terörist ABD’de mutlu şekilde yaşar gider. FETÖ bunlardan daha farklı bir insan mı ki, ABD’de yaşayamazlar diye düşünmüyoruz?

YPG’yi MEŞRULAŞTIRMA ÇABASI

Suriye’nin kuzeyinde Doğu Akdeniz ve İran’da yaşanan gelişmeler, ABD’nin çay kaşığıyla verdiğini kepçe ile geri almak niyetinde olduğunu işaret ediyor. “PKK’yı PKK’dan ayrıştırmaya çalışmak” gibi izahı imkansız bir çabanın içine giren ABD’nin PYD / YPG’yi meşrulaştırma çabasını, İran’a yönelik ambargoları yeniden yürürlüğe koymasıyla eş zamanlı olarak gündeme getirdiğini de gözden kaçırmamak gerekir. PKK lider kadrosunun peşine düşüyor gibi yaparken PKK / YPG terör örgütünü meşrulaştırma peşine düşen ABD’nin Doğu Akdeniz Suriye eksenindeki hakimiyet mücadelesinde verdiği dikkat çekici bir mesa da Güney Kıbrıs Rum yönetimi üzerinde oldu. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Washington’da Rum Dışişleri Bakanı Nikos Kristodulides ile görüştü. Görüşmede taraflar arasında güvenlik anlaşması imzalandı. Atina ile askeri işbirliğini artıran Ege’deki adaların silahlandırılmasınakatkı sağlayan ABD’nin bu girişimleri, Türkiye ile müttefiklik ilişkisini sorgulatacak bir başka başlık olarak karşımıza çıkıyor.

Bütün bu yaşanan bu olaylardan anladığımız kadarıyla ABD’nin son iki yıldır Türkiye’yi ciddi biçimde rahatsız ettiği görülmektedir. Bunlardan birkaçını hatırlayalım; 15 Temmuz darbe girişimi ABD’nin koruması altında bulunan FETÖ dedikleri bir adam tarafından yapıldı. Halkbank ve Hakan Atilla ile ilgili girişim, Rahip Brunson nedeniyle Türkiye’ye konan ambargo, S 400 füzelerini bahane edip F – 35 kartını devreye sokuyor. Karasularımız içindeki 18 adamızın işgal edilmesi ABD projesidir. ABD Suriye’de PYD ile ittifak ilişkisi kuruyor. Binlerce TIR silahı teröristlere veriyor. Gelinen aşamada Fırat’ın doğusunda ABD bir Kürt devleti kurma hazırlığı içinde.

Türkiye, Barzani’nin bir oldu bittisini Irak ve İran’la savuşturur. Rusya İdlib sorununu çözer. Türk Silahlı Kuvvetleri sınır hattından Fırat’ın doğusundaki Kobani bölgseinde bulunan terör örgütü PYD / PKK mevzilerini obüs bataryalarıyla ateş altına alır. ABD’nin bu hamleleleri, Türkiye’y dost ve samimi olmadığını göstermektedir. ABD’ye göre O’nun teröristleri iyi, başkaları kötüdür. Nitekim Cumhurbaşkanığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ı ABD’nin terör örgütü elebaşlarıyla ilgili aldığı karar olumlu olmakla birlikte çok geç kalınmış bir adım. Bizim için terör örgütleri arasında iyi – kötü diye bir ayrım söz konusu değildir.