Aydın’daki çarpık yapılaşma ve ‘Atça’ örneği


Aydın’ın adeta birer imar faciası olan ilçelerine baktığımızda Sultanhisar’a bağlı Atça’nın planlı gelişimiyle birlikte Türk Şehircilik tarihinde örnek bir yerleşme modeline sahip olması açıkçası göğsümüzü kabartıyor.


Ancak adeta bir nazar boncuğu olan Atça dışında, Didim’den tutun Buharkent’e kadar her bir yerleşim yerini enine boyuna irdelediğimizde, planlı gelişim yerine gelişigüzel, pespaye ve gelecek projeksiyonundan yoksun bir vizyonu da açık seçik görebiliyoruz.


Tabi Atça Mahallesi’nin planlı gelişiminde başta Atatürk olmak üzere, dönemin yerel yöneticilerinin işbirliği ve vizyonunu yok sayamayız.


Bununla beraber, Atça’daki Türkiye’de planlama sürecini doğrudan etkileyen ekolojik yaklaşımın henüz Türkiye’de yasal mevzuat kapsamında ve hatta planlama sürecinde yer almadığı dönemde, kent ekolojisi yaklaşımıyla planlanması da açıkçası ağzımızı açık bırakmıyor da değil!


Demek ki bir yerde toplumun geleceğini kurgulayan aktörler yani örneğin yerel yöneticiler, insan ve kent ekolojisi noktasında çevresel faktörlerle birlikte yaşam kalitesini de ciddiyetle göz önüne alıp işe koyulabiliyorsa Türk Şehircilik tarihinde örnek bir yerleşme modeline de imza atabiliyor.


Yunan işgali döneminde yakılıp yıkılan ve Atatürk’ün ziyareti sonrasında imarlı planlama süreci başlatılan Atça, esasen tüm Aydın’a olduğu gibi Türkiye’de de örnek bir yerleşim modeline sahipse bunda o dönem elini taşın altına koyan yerel yöneticilerin payı da elbette çok büyüktür.


Geldiğimiz nokta itibariyle Atça örneğini göz önüne almadan imar konusunda yılları ıskalayarak adeta çarpık yapılaşma ve kentleşme noktasında çığır açan Aydın, bilindiği üzere içinden diri fay hatlarının geçtiği bir lokasyonda konumlanmış durumdadır.


Bu bakımından en azından geçmişten ders alamasak da bundan sonraki süreçte imar konularında özellikle belediyelerin çok ciddi anlamda üzerinde durması hayati bir önem arzetmektedir.


Örneğin Aydın’da son 15-20 yıla dönük Efeler’i yani merkez ilçeyi baz alırsak imar konusunda ciddi anlamda ihmalkarlıklar yaşandığı da ortadadır.


Günümüzde geldiğimiz noktada yeni kent stoğunun bulunmadığı Efeler’de yapılaşma konusunda çok ciddi bir artış var ve elbette bu bir ihtiyaçtan kaynaklı ancak Büyük Menderes havzasını kapsayan ovada da yer yer inşaatların başladığını görüyoruz.


Özellikle Işıklı-Kadıköy-Ovaeymir hattı arasındaki ovada bariz bir şekilde yapılaşma söz konusu. Ayrıca İncirliova-Efeler arasında imara açılan bazı zeytinlikler de ortada. Tamam Aydın, batıya doğru genişliyor ama verimli tarım arazilerine doğru pervasızca bu ilerleyişe sahi kim dur diyecek burası da muamma!


Efeler’den çıkış güzergahıyla İncirliova’nın girişindeki zeytinlik alanlarda yıldan yıla çoğalan binaların önüne geçilemezse ne yazık ki kaçınılmaz akıbet bellidir. Bunun yanında sadece Efeler özelinde değil esasen Nazilli ve Söke’ye baktığımızda, oralarda da ovaya doğru çok ciddi bir yapılaşmanın olduğu da ortada.


Umarım ilimizdeki tüm yerel yöneticilerimiz, hepimizin yüreğini yakan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından,


Atatürk’ün bizzat üzerine önemle eğildiği ‘Atça’ örneğini baz alarak örnek bir yerleşme modeli kapsamında neler yapılabileceğine dair artık iyiden iyiye kafa yormaya başlar ve imar konusunu bundan sonra Aydın’ın aydınlık yarınlarında geç olmadan insan ve kent ekolojisi noktasında, çevresel faktörlerle birlikte yaşam kalitesini de ciddiyetle göz önüne alabilme sağduyusuyla ele alırlar!


Sağlıcakla kalın.