Doğrudan önceki dönemde olduğu gibi mevcut Genel Kurmay Başkanı'nın Mili Savunma Bakanı olmasının yanı sıra bu dönem tarihte bir ilk olarak MİT Başkanı’nın Dış İşleri Bakanı olarak yeni kabinede yer alması esasında büyük resme bakıldığında Türkiye’nin bu dönem dış politikada, dosta güven, düşmana korku verme eksenli olarak şekilleneceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın ilerleyen süreçte ortak para birimi geliştirip global arenada diplomatik ve iktisadi ilişkileri daha da perçinleyerek icracı noktada yekvücut olması ve nihayetinde ortak ordu teşekkülü kurulmasına dönük alt yapının oluşturulması, zannımca bu dönem daha da hız kazanacaktır.

Bunun yanında Fahrettin Koca’nın yeniden Sağlık Bakanı olarak yeni kabinede görev alması bana bu dönemde Allah göstermesin küresel ölçekli bir pandeminin daha patlak verebileceğini düşündürmedi değil!

Biz yine de iyimser düşünelim; Açıkçası kabinede doğrudan liyakat eksenli atamalara baktığımızda İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’nın İçişleri Bakanı olması da gayet yerinde bir görevlendirmedir. Yine benim kendisi Karayolları Bölge Müdürü görevindeyken Aydın’daki bir ulaştırma projesiyle ilgili olarak doğrudan telefonla iletişim kurarak fikir ve bilgi sahibi olduğum Karayolları Genel Müdürü Abdulkadir Uraloğlu’nun Ulaştırma ve Altyapı Bakanı olması da liyakat eksenli bir atama olarak isabetlidir.

Elbette kabinedeki her isim tam manasıyla liyakat sahibidir ve yerindedir diyemeyiz ancak ilerleyen süreçte icraatlarıyla ne denli doğru ya da yanlış işlere imza atacakları kendilerini doğrudan açığa çıkaracaktır.

Gelelim Ayyıldız Müşterek Karargahı’na…

Bu yıl ağustos ya da ekim ayında açılması planlanan Ayyıldız Müşterek Karargahı’nın hayata geçmesiyle birlikte 15 Temmuz 2016’da yaşanan hain kalkışmanın ardından adeta sessiz bir tadilat sürecine giren Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilelebetliğini bir kez daha perçinleyerek Ankara’nın kalbinden Dünya’ya net bir mesaj verecektir;

“Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız,

Tufanları gösteren, tarihlerin yadıyız,

Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti,

Cehennemler kudursa, ölmez nigahbanıyız…”

Netice olarak 100 yıl önce yedi düveli yani emperyalizmi mağlup eden ve Kara Harp Okulu Marşı’ndan da ifade edildiği üzere, “Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadı” olan necip Türk Milleti, geride kalan seçimlerde ‘Türkiye Yüzyılı’nı vaat eden Cumhur İttifakı’ndan yana reyini verdi.

Her ne kadar Millet İttifakı temsilcileri ‘Türkiye Cumhurbaşkanı’ olarak seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın meclisteki yemin töreninde ayağa kalkmasa, demokrasiye ve halkın kahir ekserisine saygı duyarak tebrik ve takdir etmese de sonuç ortada.

Umarım seçimleri niye kaybettiklerine dair esaslıca kendilerini bir sorgular ve yeni kadrolarla ‘Ana Muhalefet’i doğru bir zemine taşıyabilirler.

Ne diyordu ta 100 yıl önce Ömer Seyfettin; “Bu millet âlim değildir ama ariftir. Bu irfanı sayesinde pek çok şeyi okumuşlardan daha iyi sezer, fark eder ve bilir”

Demek ki milletin farkettiği, ancak Millet İttifakı’nın gözardı etmesine rağmen okumuşlardan daha iyi sezdiği ve bildiği bir şey var!..

Nedir peki o bir şey?

“Türkiye’den başka bir şey düşünmemek” desem ne dersiniz?

İsterseniz bunu Türkiye Cumhruiyeti’nin kurucusu Atatürk’ün ifadeleriyle açayım;

“Yüzyıllardan beri Türkiye’yi yönetenler çok şeyler düşünmüşlerdir; fakat yalnız bir şey düşünmemişlerdir: Türkiye’yi! Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararları ancak bir şekilde karşılayabiliriz. O da, Türkiye’den başka bir şey düşünmemek! Ancak bu düşünüş biçimiyle hareket ederek her türlü kurtuluş ve mutluluk hedeflerine erişebiliriz”