Merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan deprem nedeniyle haftaya yasla başladık. 10 ilde can ve mal kaybına neden olan depremde yüzlerce vatandaşımızı yitirdik, çok sayıda da yaralı olduğu haberleri geldi.
Deprem, ülkemizin bir gerçeği. Tarihsel süreç içerisinde çok sayıda canımızı depremlere kurban verdik. Daha doğrusu depreme değil, binalara kurban verdik. Toplum olarak, depremden sonra çok iyi şekilde organize olup depremzedelere yardım ulaştırabilmek için seferber oluyoruz.
Dün Atatürk Kent Meydanı’nda yaşanan görüntüler bunun en güzel kanıtıydı. Kızılay bir taraftan belediyeler bir taraftan stant kurdu, kısa sürede battaniyeden elektrikli ısıtıcıya, giyim malzemelerinden kuru yiyeceğe kadar çok sayıda insani yardım malzemesi toplandı.
Peki ya, deprem öncesine ve anına ne kadar hazırlıklıyız?
***
Bina stokumuzu gözden geçirmeden, fay hattı üzerindeki yerleşimlere son vermeden, yapılarımızı 7 – 8 hatta daha büyük şiddette olabilecek bir depreme karşı dayanıklı hale getirmeden bu soruya olumlu yanıt verebilmek güç.
Evet, acımız çok büyük. 1999’da Marmara, 2011’de Van, 2020’de Elazığ ve İzmir depremlerini yaşadık. Hepsinde ayrı ayrı ocaklar söndü, nice insanımızı depreme kurban verdik. Şimdi de en az Marmara Depremi kadar – belki daha büyüğü – büyük bir depremle karşı karşıyayız.
***
Gerek kamu kuruluşları gerek özel kuruluşlar gerekse de halk yaraların sarılması için canla başla çalışıyor. Bunları elbette yapalım, yapacağız ama ne olur yukarıda belirttiğim gibi yapılarımızı sağlam ve güvenli hale getirmek için somut adımlar atalım, kalıcı çözümler geliştirelim. Aksi halde bu ve benzeri acıları yaşamaya devam etmemiz olası.
Depremde yitirdiklerimize rahmet, ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Allah’ım bir daha böyle acılar yaşatmasın…