10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününde içte ve dış dünyada çeşitli etkinlikler düzenlendi. İnsanlar özgür olmak istediklerini, yaptıkları çeşitli etkinliklerde ve yayınladıkları çeşitli bildirilerde insanlığa duyurdular.İnsanın doğasında var. Özgür olmak istiyor.--Peki özgürlük nedir ve nasıl elde edilir?

1789’da yayınlanan insan hakları bildirisinin birinci maddesi, özgürlük (etkinlik hürriyet) ilkesini şu özdeyişle dile getiriyordu. İnsan özgür doğar, özgür yaşar! Bu tanım doğru mudur? Doğru olsaydı, bu ilkeyi ortaya atabilmek için yapılan Fransız ihtilalinin hiçbir anlamı kalmazdı.

“İnsanlar özgür doğmuyorlar, özgür yaşamıyorlar ama, özgür olmak istiyorlar. Yüzyıllardan beri de bunun için savaşıyorlar.Bu tanımlama tam doğruyu anlatıyor mu?--Doğrusu şu: “İnsanlar özgür doğmalı, özgür yaşamalıdır.”Neden veya niçin diye sorulabilir!

Tarih bu soruyu gerekli kılan örneklerle doludur. 1922 yılında faşizmin sözcüsü Mussolini, özgürlük kavramını farklı bir şekilde dile getirmektedir.

Mussolini: “Bizden özgürlük değil ekmek istiyorlar. Ekmek” demiştir.

Çok ilginçtir bu açıklamada ekmek, özgürlüğün karşısına bir karşı güç olarak çıkarılmıştır.--Oysa özgürlükle ekmeğin doğal ilişkisini ortaya koymaktadır.” Çünkü o tarihte İtalyan grevcilerin istedikleri ekmekti. Ama özgürlüğü vererek karşılığında elde edilen EKMEK mi? Ancak özgürlükle elde edilebilecek Ekmek mi?

Önemli olan buydu ve Mussolini’yi aldatan yanılgı bu olmuştur.İnsan Hakları Bildirisi, özgürlüğü şöyle anlatmaktadır: “Başkalarına zarar vermeden istediğini yapabilmek” bu tanımda özgürlük bir hayli kısıtlıdır ve yeni soruları gündeme getirmektedir.

Başkalarına zarar vermek ne demektir? İnsan kendisinden başka olan o kişilere zarar vermeden istediğini nasıl yapabilir?Nitekim 1818 Anayasası bu soruları daha pekiştirmiştir. Her yurttaş, her konudaki düşüncelerini serbestçe konuşmak, yazmak ve yaymak hakkını taşır, ancak bu özgürlüğün kötüye kullanılmasından da sorumludur.

Büyük Fransız devriminden etkilenen bütün anayasalar ilk maddelerinde özgürlüğün bu tanımını kullanmışlardır.Görünüş şudur: “Özgürlük doğaldır. Ama bu özgürlük sorumluluğu gerektirir. Yine bu özgürlük başkalarına zarar vermemelidir. Bu ilkeleri sağlamak için de mesela yüz maddelik bir yasa ilk maddesinde ortaya attığı özgürlük ilkesini, geriye kalan doksandokuz maddesiyle kısıtlamaya çalışmaktadır.

Özgürlüğün kök anlamı, sonradan çeşitli anlatımlara itilmiştir. Montesguleu, sözcüğün serüvenini şöyle anlatmaktadır. “Özgürlük sözcüğü kadar çeşitli anlam verilmiş, onun kadar insan kafasını yormuş başka bir sözcük yoktur.

Kimileri özgürlüğü önceden kendisine sınırsız bir zor kullanma yetkisi verilmiş kişiyi düşürmekteki kolaylık anlamına almışlar, kimileri de boyun eğen kişiyi düşürmekteki kolaylık anlamına olmuşlar. Kimileri de boyun eğecekleri kişiyi seçmek yetkisi olarak başkaları silahlanmak ve zor kullanma hakkı olarak benimsemişler. Daha başkaları da yapacakları kanunlarla yönetilmek sanmışlardır. Bir ulus da uzun bir süre, özgürlüğü saymışlardı. Sözün kısası her ulus özgürlüğü.Ruslar gibi sakal bırakmak geleneği sanmıştı. Kimileri bu adı bir hükümet biçimine vererek öteki hükümet biçimlerini ondan yoksun bırakmışlardır.

Mesela AK Parti hükümeti, Başkanlık sisteminin Türkiye’ye en uygun istem olduğunu ve bu sistem yürürlüğe girdikten sonra ülkenin sorunlarının daha kolay çözüleceğini savunmuşlardır. Demokrasinin tadını alanlar demokrasiye, monarşiden yararlananlar mal etmişler.

Mesela ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi üniter sistemden yana olduğu gibi sözün kısası, herkes kendi geleneklerine ve eğilimlerine uygun düşen hükümet bu adı verip işin içinden sıyrılmıştır. Sonunda demokrasilerde her ulus her istediğini yapıyormuş göründüğünden özgürlüğü demokrasiye mal etmişler. Yani burada ulusun yetkisiyle özgürlüğünü birbirlerine karıştırmışlardır. (De Espritdes Luis 11. Kitap 2.)Montesguicu, özgürlüğün serüvenini böylece anlattıktan sonra ona kendi açısından yeni bir anlam vermektedir.

“Özgürlük kanunların izin verdiği herşeyi yapabilmek hakkıdır. Bu nedenle demokrasilerde her ülke her istediğini yapıyormuş görünür. Oysa siyasal özgürlük her istediğini yapmak demek değildir. Bir devlette başka bir deyişle kanunları olan bir toplumda özgürlük ancak istememiz gerekini yapmak olmalıdır. Vatandaşlar kanunların yasak ettiği şeyleri yapabilseydi özgür olamazlardı. Çünkü öteki vatandaşlarda aynı şeyi yapacaklardı.Onun için özgürlük, yetkilerin kötüye kullanılmadığı yerlerde vardı. Öteden beri denenmiştir kendisine yetki verilen her yetkili bu yetkiyi kullanma eğitimi içindedir. Dünya tarihi bunun örnekleriyle doludur. Onun için erdemin bile sınırlanmaya ihtiyacı vardır. Yani yetkinin yanlış yapmasını kendi kendine durdurması gerekir. Kısacası yetki yine yetki ile sınırlanması gerekir.

Bir Anayasa öyle olmalıdır ki, o yasa gereğinde hiç kimse konunun kendisini yapmaya çağırmadığı bir şeyi yapmaya ve kanunun kendisine izin verdiği şeyleri de yapmamaya zorlanmasın

(Montesgueu)

Montesgueu’yu bu sonuca götüren devlet ve hukuk, tarih felsefesi, din ahlak ilkelerini kapsayan genel düşünce yapısı kısaca şöyle özetlenebilir. En yetkin devlet biçimi, İngiliz şartlı meşrutiyettir. Hükümet güçleri kanun yapmak, yapılan kanunu uygulamak, uygulanan kanunu yargılamak olmak üzere üçe bölünmeli ve bu üç güç birbirlerine karşı bağımsız olmalıdır. Çünkü her ulusa uygulanabilecek kanun yapılamaz. Ama kanun her ulusun yapısına göre değişik ve o yapıya uygun olmalıdır. Mesela coğrafya başkalığı, büyüklük ya da küçüklük, bolluk ya da yoksulluk, din başkalığı, yaşama biçimleri ülkeleri birbirlerinden ayırır. Ve insan aklı, bütün bu ayrılıkları karşılayabilecek güçtedir. Güçlü akıl, tarihi etkiler.