Hiyerarşi, “Kumanda zinciri, tepeden tabana doğru derece derece inen bir yetkiler, mertebeler, rütbeler dizisi anlamına gelmektedir. TDK sözlüğünde hiyerarşi aşama sırası olarak adlandırılmaktadır. Hiyerarşide üst-ast ilişkisi kuvvetli bir biçimde vardır. Hiyerarşik düzenin en sert biçimde uygulandığı alanın ordu olduğu söylenmektedir. Böylesine bir düzende üstten alta talimat gönderilir. Alttan üste ise dilek iletilir. Üst rica; alt arz eder. Buradaki rica talimat ve emir anlamına gelmektedir. Demokrasilerde hiyerarşik yapı oldukça esnektir. Parti teşkilatları, sivil toplum, taban, delege bu anlamda önemlidir. Dikey ilişkiler kadar yatay hareketlilik de esastır. Türk demokrasisinin son günlerde gittikçe sert hiyerarşik düzene yöneldiği görülmektedir. Hiyerarşi sadece var olan toplumsal düzeni anlatmaz. Kavramların hiyerarşisinden dahi söz etmek mümkündür. Maslow, ihtiyaçlar hiyerarşisi şeklinde bir açılım ileri sürer. Maslow’un bu çalışması bugün reklam, halkla ilişkiler, propaganda, marka yönetiminde sıklıkla kullanılmaktadır. Ona göre hiyerarşinin en altında fiziksel ihtiyaçlar denen susuzluk, açlık, barınma, uyku, giyinme, üreme(cinsellik) gibi unsurlar kalmaktadır. Hiyerarşiyi ifade eden üçgenin tabanında veya büyük bölümünde bu ihtiyaçların yerleştirilmesinin sebebi oldukça fazla sayıda insan bu ihtiyaçlar ile hareket etmektedir. Kişinin bulunduğu makam, sahip olduğu para-pul, mal-mülk ihtiyaçlar hiyerarşisindeki bulunduğu durumu pek etki etmemektedir. İhtiyaçlar piramidinin en üstünde kendini gerçekleştirme güdüsü bulunmaktadır. Bu erdeme oldukça az kişi ulaşabilmektedir. Propaganda, reklam gibi faaliyetler genelde ihtiyaçlar hiyerarşisinin en temelinde kalan güdüler esas alınarak yapılır. Teknik olarak reklamda daha fazla ürün satmak; seçimler de daha fazla oy almak önemlidir. Bir bilgenin oyunu almış bir siyasi oluşum beş tane temel güdülerle hareket eden kişinin oyunu almış oluşuma iktidarı kaptırmış demektir. Yetenekler hiyerarşisinden dahi söz edilmektedir. Bu hiyerarşik yapıda ise en tabandaki özelliğe sahip olmayan bir üste çıkamamaktadır. Yeteneklerin keşfi için kişileri önce fırsatlarla karşılaştırmak gerekmektedir. Bu oldukça geniş bir spektrumda olması gerekir. Matematikte başarılı olamamış bir çocuğu bu bakımdan itham etmek acımasızlıktır. Çocuğa veya kişiye önce alan bilgisi aktarılır. Bu yetmez kişiye alanda değişik şekillerde aktif rol oynar. Sinema ve çekim açıları bilgisi kendisine verilen bir gencin kamera deneyimi mutlaka yaşaması gerekmektedir. Bu aşamada yetenekli olduğu düşünülen genç sürekli bu alanda çalışarak yeteneğini daha geliştirebilir. Alanında karşısında çıkabilecek sorunları çözer. En sonda bir tarz oluşturarak veya yeni bir araç keşfederek yada yeni bir yöntem bularak hiyerarşinin zirvesine oturur.

Hiyerarşi sözcüğünün karşıtı anarşidir. Anarşi ise karışıklık, kargaşa anlamlarına gelmektedir. Anarşist ise düzen karşıtı demektir. Dünya’da pek çok anarşist gurup, devletleri düzenin temsili gördükleri için devlet ve devletlerarası sınır olgusuna karşı çıkmaktadır. Yine bu guruplar, polisi düzenin koruyucusu şeklinde nitelendirmekte ve sıklıkla polisle karşı karşıya gelmektedir. Anarşist sözcüğü Türkiye’de batıdan farklı bir biçimde kullanılmıştır. 1980’den önce ve günümüzde daha çok terörist anlamında kullanılmaktadır. Aslında anarşi denen siyasal şiddetin ortaya çıkışı bir düzensizliğin

sonucudur. Devletin hiyerarşik yapısı bozulur. Düzensizlik hemen her alana hâkim olur. 1970-1980 arasına da anarşi dönemi denmesinin temel nedeni kamu otoritesinin sarsılmasıdır. Başta hükümet düzeyinde düzensizlik hâkim olur. 1970-1980 arasında on yılda on bir hükümet kurulur. Hükümetlerin ortalama ömrü bir yılın altındadır. Bu hükümetlerin çoğu da ara dönem hükümetleri, koalisyon ya da azınlık hükümetleridir. Siyasi yapının istikrarsız hale geldiği bir dönemde devlet her yerdeki kontrolünü yitirmeye başlar. Devlet, eğitimde ki kontrolünü kaybeder. Okullar birer kavga ve terör yuvası haline gelir. Üç ayda öğretmen yetiştirilmeye çalışması vahameti artırır. Öğretmenlerin saygınlığı sarsılır. Eğitimdeki açmaz o günlerde Rıfat Ilgaz’ın kaleme aldığı Hababam Sınıfı gibi romanlara, Ertem Eğilmez’in yönettiği aynı adlı filmlere konu olur. Türk eğitiminde dershane olgusunun da ilk kez bu dönemde ortaya çıktığını hatırlamakta fayda var. 1970-1980 arasında en önemli sorunlardan bir tanesi sağlık hizmetlerinde yaşanan ciddi sıkıntılardır. Doktorlar ise saat 15:00’ten sonra özel muayenelerinde çalışmaktadır. Devletin imkânlarıyla yapacakları ameliyatlar için hastalardan bıçak parası altında fahiş fiyatlar isterler. Bütün gazeteler doktor muayene reklamlarıyla doludur. Sağlık tam ticari alana dönüşür. Böylesine bir ülkede bebek ölümleri çok fazladır. Böylesine bir ortamda Başbakan Bülent Ecevit “Hekimlik zenginleşmek için yapılan meslek olmamalıdır” diyerek sağlıkta tam gün yasası çıkarmaya çalışır. Ancak devletin hiyerarşik yapısı bozulduğundan diğer bir ifadeyle her yeri anarşi egemen olduğundan Ecevit büyük bir dirençle karşılaşır ve bu yasayı Meclis’ten geçiremez. Devlet her yerdeki kontrolünü kaybedince evlerin, okulların, kamu binalarının duvarları ideolojik savaş alanına dönüşür. Duvar yazıları denen mefhum ortaya çıkar. Mezarlık duvarları, Pamukkale travertenleri dahi duvar yazılarının döşendiği mekânlar haline gelir. Devlet otoritesinin kaybolduğu bir ortamda sokaklar, okullar, kentler kaosa sürüklenir. Ülke siyasi şiddetin kucağına itilir. Üniversiteler çıkan şiddet olaylarından dolayı sürekli tatil edilir. Ortalama günde 4-5 insan siyasi şiddet ten dolayı ölür. İnsanlarda bir ümitsizlik hakim olmaya başlar. Abdi İpekçi gibi pek çok kamuya mal olmuş insan ile akademisyen suikasta kurban gider. 6 Ağustos 1978 günü, siyasi şiddetten dolayı ölümün olmadığı tek gün olarak tarihe geçer. Siyasi iktidarlar ise ikballeri için bu gerçeği bile kabul etmekte zorluk çekerler. Oysaki 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin gerekçesi önlenemeyen siyasi şiddet olacaktır.