İletişim kavramı özgürlüğü ve bir seçme hakkını ifade eder. Ancak bu bir yanılgıdır. Hangi hizmetten yararlanmak istenirse istensin tarafların müzakeresi sonucu oluşturdukları bir sözleşme metninden günümüzde neredeyse söz etmek mümkün değildir. Tek taraflı, matbu, dayatmacı sözleşme metinleri ne kadar özgürlüğü simgeleyebilir ki? Bu bağlamda, kişisel özgürlük alanı sağladığı iddia edilen sosyal medya mecraları için de aynı konuyu dillendirmek mümkündür. O hizmetten yararlanmak için sanal bir sözleşmeyi tıklayarak onaylamak zorundasınızdır. Bu bağlamda sanal âlemin sağladığı özgürlük alanının da sanal olduğu iddia edilebilir. İletişim denilen mefhum aslında bir sürecin tanımıdır. Burada kaynak iletişimi başlatan ilk kişi veya varlık olarak nitelendirilebilir. İleti, kaynağı vermek isteği bir mesaj olarak tanımlanabilir. Kaynak, iletisini kelimelerle, duruşuyla, beden diliyle şifreler. İleti, belli bir kanal aracılığıyla alıcıya ulaşır. Alıcı bunu kendi zihinsel alt yapısı ile deşifre eder. Bu nedenle kaynağın iletmek isteği mesaj ile alıcının anladığı mesajın tamamen aynı olduğu iddia etmek neredeyse imkânsızdır. Bu arada iletişim sürecinin herhangi bir yerinde iletişimi zorlaştıran birtakım engeller ortaya çıkabilir. Bu engeller mesajın anlamını değiştirir veya anlaşılmaz hale getirebilir. Alıcının mesaja verdiği tepki kaynak için geri-dönüt niteliğindedir. Bugün yaşanan pek çok sorunun iletişim engelinden kaynaklandığı söylenebilir. Bu açıdan bakıldığında kaynak aslında bilgi-girişinin yapıldığı kutu gibidir. Bu nedenle kaynak şu soruyu her zaman aklında tutmalıdır: “Ben, ne demek istedim.” İletişim sürecinde alıcı bilgi çıkışının yapıldığı kutudur denebilir. Mesajı ne şekilde anladığı onun ortaya koyduğu davranıştan anlaşılabilir. Alıcı da kendine şu soruya sormalıdır: Ben bu mesajdan “ne anlamalıyım.” İletişim kanalları bugün oldukça çeşitlenmiştir. Yazı, konuşma, video, grafik bu kanallardan sadece birkaçıdır. İletişim veya mesaj bir kodlama işidir. Konuşmada hisler ve düşünceler kelimelerle kodlanır. Alıcı bu kodu çözer. Kodlama veya kod çözümü anlamında alıcı ile kaynak arasında ortak bir alan mevcuttur. Kaynak bu ortak alanı kullanarak şifreleme yapabildiği ölçüde iletişimde amaçlarına ulaşabilecektir. Buna göre yetişkin birisinin çocukla iletişimi çocuğun şifre çözme kabiliyetine yakın bir satıhta olmalıdır ki etki olsun. Yetişkinliğin kendisi dahi çocukla iletişimde bir engeldir. Bu nedenle çocuğa dönük ürünlerin reklamlarında, reklamcılar genelde çocukları oynatır.

İletişimde dört ana unsurdan söz etmek gerekir. Bunlar kaynak, alıcı, ortam ve biçimdir. Burada ortam sözcüğü, iletişimin gerçekleştiği çevre anlamına gelmektedir. Biçim ise iletişim şeklidir. Aslında iletişimde temel sorumluluk kaynağa düşmektedir. İletişim ne şekilde, nerede ve kime yâda kimlere karşı gelişecek sorusunu kaynak daima kendisine sormalıdır. İletişim kime karşı olacak sorusu bağlamında kaynak, alıcı hakkında bazı temel prensipleri bilmek zorundadır. Bu temel prensipler genelde gelişim olgusu ile ilgilidir. İletişimde somutluk ilkesini ihlal eden büyük bir eksiklik içine girmiş olur. Öte yandan merkez çevre ilişkisi önemlidir. Türk Demokrasisinde milletvekili listelerini parti genel merkezleri yapabilir. Ancak seçimler parti teşkilatlarının yürüttüğü faaliyetlerle kazanılmaktadır ifadesi yanlış olmaz. Buna göre parti-içi iletişim kopukluğu ya şayan bir

kişinin aday gösterilmesi halinde o partide kimi sorunlar çıkabilir. Partiden istifalar yaşanacak sorunlardan sadece biri tanesi olabilir. İnanmadığı veya sevmediği bir konu hakkında hiçbir teşkilat mensubu canı gönülden koşmaz. Burada oyların düşmesi hatta seçim kaybı dahi mümkündür. Bunun için adaylar, parti genel merkeziyle sıcak ilişkiler kurmaya çalıştığı kadar iletişimde merkez çevre ilkesini ihmal etmemelidir. Türk toplumumun ve aile yapısının çözülmeye başlamasının önemli nedenlerinden bir tanesi merkez-çevre ilişkisinin medya araçlarıyla yok edilmesidir. Aile bireyleri eve toplandıktan sonra yabancılara karşı kapıları kilitlemelerine veya güvenli sitelerde oturmalarına rağmen baba-kızıyla iletişimi koparıp aynı çatı altında televizyon ve cep telefonuyla meşgul olması doğru değildir. Yabancılara karşı kapı kilitleyenler yabancıları bir şekilde ekran veya sosyal medya aracılığıyla evlerine sokmaları sonucunda aile içi yabancılaşmanın ortaya çıkması garip bir durumdur.