Uzun zaman sonra ilk defa geçtiğimiz Mart ayında tekrardan bir sohbette bir araya gelebildiğimiz şehrimizin kültür insanlarından Mehmet Oral Bey, nezaket göstererek yazarı olduğu “Hatipkışla Köyü Zeytincilik ve Sütçülük Kooperatifi” adlı anı kitabını bana hediye etti. Tarımdaki ulusal sorunlarımızın; iklim krizi, ekonomik kalkınma ve gıda güvenliği açısından en yoğun gündem maddelerinden biri olarak tartışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu heyecanla kitabı bir çırpıda okudum ve Yeni Kıroba okurları için bir değerlendirme yazısı yazmak istedim. Eğitimci ve yazar Mehmet Bey bu kitabı vesilesiyle, kendi deyimiyle: “bağrı yanık, gönlü buruk köylümüzün” sesi olmak istemiştir. Anlatmak, sorular sormak ve yanıtlar aramak için yola çıkışının temeli aslında Türk köylüsünün “refah” sorunudur. Bu sorunu vurgularken, kendisinin de bir köylü çocuğu olarak fakirlik hayatı yaşamış olduğunu ifade eder. Köylülerin durumunu anlatırken, doğup büyüdüğü Aydın / Karpuzlu’nun Hatipkışla Köyü’nde ve kamu görevi yaptığı yerlerde yoksul köylüleri yakından görmüş, onlarla kuru yavan ekmek yemiş ve köy kahvelerinde çay içmiş bir kişi olarak şüphesiz gerçekçidir. Memuriyet görevlerinin dışında özveriyle, köylerin nasıl kalkınacağı ve köylülerin refah düzeyinin nasıl yükseltilebileceğini hep düşünmüş, emek ve sermaye birikimi nasıl sağlanır konularında kafa yormuştur. Mehmet Oral, 1949 öğretim yılı başında sınav kazanarak Aydın’daki Ortaklar Köy Enstitüsü’ne girmiştir. Ardından ilkokul öğretmeni olmuş, öğretmenlik yaparken de dışarıdan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji bölümünden mezun olmuştur. Çeşitli kamu kurumlarında görevlerde bulunup, uzun yıllar da ilköğretim müfettişliği yaptıktan sonra 1999’da emekliye ayrılmıştır. Devlet memurluğu döneminde, doğduğu köy ile bağlantısını hiç kesmemiş, köylülerin sosyal, kültürel ve ekonomik açılardan nasıl geliştirileceği konusunda kalem oynatmıştır. Bu doğrultuda, köyündeki tarım ve hayvancılık kooperatifinin kurulmasında fikir ve eylem bazında aktif görev almıştır. Mehmet Bey, kendi durumuna benzer şekilde köyden çıkmış ve iyi görevlere gelmiş genç kuşak temsilcilerinin de köylerini unutmamaları ve köye hizmetten geri durmamaları temennisini ortaya koymuştur. Kırsal bölgede doğmuş ve tahsil şansı yakalamış gençlerin, tarım sektörünün çeşitli kollarında uğraş veren insanımızın refah seviyesinin yükseltilmesi konusunda kafa yormasını ve emek vermesini canıgönülden arzu etmektedir. Bu düşüncelerle, fikirlerini, deneyimlerini ve kooperatifçilikte yaptığı uygulamaları kitaba dökmek istemiştir. Okumuş gençlere, fedakârlık yapmayı ve kişisel çıkarlar peşinde koşmadan topluma faydalı olmalarını aşılamayı hedef edinmiştir. Buradan hareketle, “Hatipkışla Köyü Zeytincilik ve Sütçülük Kooperatifi” adlı kitabında kooperatifçiliğin fikrî altyapısını hazırlayan teorik yazılarına ve köyündeki kooperatifin kuruluş hikayesine ve faaliyetlerine yer vermiştir. Kitapta geçen “Kerim Efe’nin Rüyası” adlı gizemli bir anekdot, Mehmet Oral Bey’in kitabının ve kitabıyla ulaşmak istediği idealinin âdeta bir özeti gibidir. Sayın Oral bu anekdota girişinde, incelikle betimlediği ve yarı gerçek & yarı fiktif olduğu hissedilen bir orman köyünden söz eder. Yağmur yağınca mis gibi toprak kokuları ile bezenen, ormanla, ağaçla ve hayvanla içiçe bir ömür geçiren ve onların kıymetini bilen insanların yaşadığı, (kadirşinaslıkları ile göz dolduran) 5 yaşındaki çocukların bile tarımsal üretimde rol oynadığı güzel bir köydür burası. Bu güzel köyün güzel insanlarından Kerim Efe bir gece şöyle bir rüya görür: “Sosyal, kültürel, ekonomik ve ahlaki anlayışları birbirine yakın olan ve aynı değerleri paylaşan 8 arkadaş, 6’şar bin lira tutarında mal veya nakit koyarak bir birlik kurarlar. Aralarında güvensizlik ve sevgisizlik sorunu yoktur. Köyün kenarında kırsal alanda 10, sulak ovada ise 50 dönümlük yer tutarlar. 10 dönümlük alanda süt hayvancılığı için gerekli tesisler kurulur. Soğutma ünitesi bile vardır. 40 süt ineği alınır. 1 traktör alınır. Döner sermaye ayrılır. 3 kişilik yönetim kurulu belirlenir. 3 kişi ise maaşlı çalışandır; bunların ikisi hayvanların bakımından sorumludur, biri ise traktörle dışarıda görülecek işleri yapar. 1. yılın sonunda en az yatırım kadar gelir elde edilir. 2. yıldan itibaren en az 5şer bin liralık kâr paylaşılır. 3 kişiye de istihdam yaratılmıştır”. Görüldüğü gibi burada mükemmel bir köy ve kooperatif yapısı tasvir edilmiştir. Bu yerel oluşumda, sadece teknik veya finansal boyutta değil, insani boyutta da ışık görülmüştür. Mehmet Bey, işte bu 360 derecelik geniş bakış açısını tüm kitap kurgusuna yerleştirmiştir. Mehmet Oral iyi bir gözlemci olduğunu kanıtladığı bu eserinde, tarım faaliyetlerinin gerçekleştirildiği yörelerdeki en büyük yetersizliklerden birinin: “birlikte iş görme, anlayış içinde fikir birliği yapma, hasetçilikten uzak dayanışma içinde bulunma” olduğunu vurguluyor. Köylerdeki sevgi, saygı ve güven eksikliğini, aynı zamanda köylü ve siyasetçi / kamu yöneticisi arasındaki karşılıklı güvensizlikleri farklı örneklerle anlatıyor, ferdiyetçiliği ve egoistliği sık sık eleştiriyor. Aslında bunların Türkiye için de genel olumsuzluklar olduğu söylenemez mi? İş dünyası, siyaset, vs. bugün her alandaki durumumuzu düşünün. Değerli yazarımız, olumlu yönde bir gözlem olarak da, kooperatif ortaklarının yanında kooperatife ortak olmayan ve komşu köylerde ikamet eden çiftçilerin de kooperatifle tarımsal ve ticari ilişkileri olduğunu kitabında anlatmıştır. Demek ki kooperatif sisteminin sadece bulunduğu alana değil, civarındaki ekonomiye de önemli etkisi bulunmaktadır. Mehmet Bey, tavsiyelerine şöyle devam ediyor: Kooperatifler, üretilen tarım ürünlerini sanayi ürünü olarak, yani mamül haline getirerek pazarlarsa gerçek ekonomik değere ulaştıracak ve yöresel kalkınma bu şekilde ivme kazanacaktır. Aydın için hep anlatılan örnektir; Aydın ili Türkiye’nin en büyük kestane tonajını üretirken, buradaki ekonomik değeri kestane şekeri imalatı ile kat kat büyüten başka bir ilimizdir. Büyük zincir marketlerde markalı mamüllerini gördüğümüz Tire Süt Kooperatifi, başka bir güzel örnektir, son yıllarda yöresel kalkınma açısından göz bebeği bir kuruluş haline gelmiştir. Sayın Oral bu gelişmelerin ışığında, köylülerini: “güçlerinin farkında olmadıkları, hep istismar edildikleri, sorunun sadece yol, elektrik, okul, ebe, köy konağı yapmak olduğuna dair yüzlerce konuşma dinlediklerini, ancak asıl meselelerinin köyün sosyal ve ekonomik kalkınması olduğu” yönünde uyandırmaya çalışmakta ve yazdığı şu dörtlüğü onlara ithaf etmektedir: Nasırlı ellerle ağaçtan düşürdüğü zeytinleri, Zeytin toplayan kınalı ellere batan dikenleri, Görmezlikten geliyor memleketin seçkinleri, Bu gidişle yazık olmuyor mu üretici emekleri? Tarımsal üretim yapanların ürünlerinin bazı yıllarda hiç para etmediğini anlatan yazarımız, bunun altında örgütlenme yokluğu, ürün planlamasının eksikliği ve iç ve dış ticari faaliyetlerin verimsizliği olduğunu aktarıyor. Kooperatifçiliğin bu açığı kapatmada ve yöresel kalkınmada önemli rolü olacağını vurgularken, küçük üreticilerin hammaddeleri uygun fiyatlarda satın almasını sağlayacağını, zararlı yaratıklarla mücadelede gerekli aletleri temin edeceğini, üreticiye tasarruf duygusu kazandıracağını ifade ediyor. Planlama konusuna bakıldığında, sadece hükümetlerin ve bürokratların kafasında yer almasının planın başarısı için yetmediğini, bu planın köydeki çiftçi tarafından da benimsenmesi için yöneticilerin özel çaba göstermesi zorunluluğunu ve planın uygulanmasının köylünün de fedakârlığını gerektireceğini okuyucusuna aktarıyor. Bu fedakârlık bağlamında, köylülerin otoritelerden bekledikleri desteklerle birlikte aslında sorunlarını temelde kendilerinin alacağı inisiyatiflerle çözebileceğine ve köylünün bilinçlenerek üzerindeki ölü toprağını atması gerektiğine inanıyor. Bu noktada yollar, yine birlik ve kooperatiflere çıkıyor. Kent aydınımız Mehmet Oral, kitabının başka bir bölümünde doğa ile ilgili duyarlılığını yansıttığı geçmişteki önemli bir mücadelesinden bahsediyor. Aydın milletvekillerine ve mülki idare amirlerine defaatle yazdığı kanun teklifi mektuplarında; Karpuzlu’nun bazı köylerinin sınırları içinde işletilen madenlerin civardaki bitki örtüsünü bozduğunu, dinamit patlattıklarında çevresindeki evlerin zarar gördüğünü ve yabani hayvanların etkilendiğini, geçim derdindeki küçük üreticilerin bahçelerinin maden kaynaklı tozlardan zarar gördüğünü, uzun ömürlü zeytinliklerin ve ormanların yok edildiğini, köy yollarının büyük tonajlı maden kamyonları tarafından sürekli tahrip edildiğini, içinde kıymetli cevher bulunmayan beyaz toprakların sel suları ile tarlaları çoraklaştırdığını ve radyasyon etkisinin de olabileceğini ifade etmiş ve köylülerin uğradığı zararların tazmini açısından TBMM’de görüşülmek adına bir kanun teklifi önerisi getirmiştir. Malesef bu çabalarına hiçbir zaman yanıt alamadığını da eklemiştir. Kitaptaki son sözünde ise, Türk milletinin en önemli toplum kesimlerinden birini oluşturan köylü ve zirai üreticilerin milli gelirden hakları olan payı halen alamadıklarını düşündüğünü, onun için Hatipkışla köyündeki gönüllüler ile birlikte bir inisiyatif alarak kooperatif kuruluş sürecine girdiklerini ve bu yolla ekonomik ve sosyal kalkınmaya katkı sunmak istediklerini, acısıyla tatlısıyla yaşadığı tüm kooperatif yöneticiliği deneyimlerini gelecek nesillere bir ders olarak bırakmayı arzu ettiğini ve eserini yazma fikrinin de buradan doğduğunu yazmıştır. Anadolu bilgesi Mehmet Oral Bey’i; kitabını ülke tarımı ve ekonomisi açısından müthiş bir zamanlama ile yayınlayarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün fitilini bizzat ateşlediği kooperatifçilik hamlesine yaptığı katkıları için yürekten tebrik ediyorum. Kitap, öncelikle Aydın ilindeki kooperatifçiliğin gelişimi yönüyle akademik ilgiyi cezbetmesi beklenecek bir mikro tarih örneğidir. Teknik, ekonomik, çevresel ve sosyolojik boyutlarıyla 360 derece bir anlatıma sahiptir, dolayısıyla gelecekte bu eserin ziraat, iktisat, sosyoloji ve siyaset bilimi alanlarında yazılacak akademik tezler için iyi bir yerel kaynak olacağını öngörüyorum. Keşke şehrimizi Ankara’da temsil eden ve Meclis tarım komisyonunda görevleri olan siyasetçiler, arada bir onu ziyaret edip görüşlerini alsalar. Mehmet Bey ve diğer 80 ilimizde yaşayan tarım konusunda deneyimli ve eli kalem tutan aydınlar; Tarım Bakanlığı, akademisyenler, tarım gazetecileri ve büyük bankalarda zirai kredileri pazarlayan profesyonel yöneticiler tarafından da dinlenmelidir. Son olarak; Türkiye’de her sektörde ve resmî kurumda yoğun deneyimleri olmasına rağmen anılarını yazan çok az kişi çıkıyor. Bu açıdan bakınca, tarımsal deneyimlerini bir manevi miras gibi kitabına yansıtan Mehmet Oral’a minnet ve teşekkürlerimi sunmak istiyorum.