Canlı yaşamının devamlılığı, yeterli miktarda ve kalitede suyun var olmasına bağlı. Buradan hareketle, tatlı su kaynaklarının korunması; gıda güvenliği & sürdürülebilir kalkınma ve dolayısıyla insanlığın geleceği açısından kritik. Kuraklık ve çevre kirliliği gibi etkenlerle tatlı sularımız gün geçtikçe yara alırken, ülkemiz de maalesef “su fakiri” olma yolunda ilerliyor.

Türkiye’nin 25 su havzasından biri olan ve ilimiz Aydın’ı da kapsayan Büyük Menderes Havzası’nda büyük bir kirlilik sorunu ön plana çıkıyor. Aydınlılar bundan dolayı hayli üzgün ve endişeliler.

Ünlü tarihçi Herodot’un, geçtiği bölgeyi “Uygarlıklar Vadisi” olarak tanımladığı Büyük Menderes Nehri, Afyon’un Dinar İlçesi’nde doğuyor ve Afyon–Uşak-Denizli-Aydın hattını izleyerek Ege Denizi ile buluşuyor. Nehrin su kalitesinin düşüşü ve kısa vadede azalacağı öngörülen su miktarı, tarım ve sanayi nedeniyle önemi yüksek olan havzayı baskı altına almış durumda.

Havza için çalışmalar yapan Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (World Wide Fund For Nature:WWF) hazırladığı ve YouTube’da da yer alan “Büyük Menderes Nehri’nin Yolculuğu” belgeseline henüz denk gelmediyseniz, kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim. Bu ilgi çekici belgesel, kirlenmenin, nehrin geçtiği tüm illerde: 1)Sanayi atık sularının, 2)Kentsel atık suların, 3)Jeotermal enerji santralleri atık sularının doğrudan Menderes’e verilmesinden dolayı oluştuğunu anlatıyor.

WWF’in belgeseli, atık suların neden olduğu kirliliğin, nehirdeki endemik balık türleri de dahil olmak üzere canlı yaşamına olanak bırakmadığını, aynı zamanda ekonomik değeri yüksek pamuk, zeytin, incir gibi tarım ürünlerinin kalitesini & verimliliğini ve de insan sağlığını olumsuz şekilde etkilediğini vurguluyor. Belgesel, oluşan kirlilikten dolayı bölgesel ekonomi ve biyoçeşitliliğin ciddi bir tehdit altında olduğunu gösteriyor.

Büyük Menderes’in temizlenmesi için Bakanlıklarımız, Valiliklerimiz, Kalkınma Ajanslarımız, Sanayi Odalarımız, WWF gibi sivil toplum kuruluşları ve özel firmalar zaman içinde birçok rapor ve eylem planı hazırlamışlar. Emek verenlere, konuyu gündemde tutanlara, çeşitli aksiyonların alınmasını takip edenlere ve bu aksiyonları alanlara teşekkür ederiz. Ancak somut sonuçlar alabilmek için, havza bazında etkin bir yönetim modelinin tartışılması gerekli.

Bu noktada, son birkaç yıldır Büyük Menderes için bir çevre gönüllüsü olarak mücadele eden değerli bir hemşehrimizin çalışmalarından bahsetmek istiyorum. Reşat Nazlı, Aydın’ın 1970’lerdeki önemli bürokratlarından. Kozalaklı Köyü’nde doğmuş. Birçok anısı var nehir ile ilgili. Geçtiğimiz günlerde Ankara’daki ofisinde bir mülakat yaptığım Reşat Bey, bana, kendisi çocukken Menderes’in temiz sularından büyük ve lezzetli yayın balıkları tutulduğunu, bunların köylerinin meydanındaki kavak ağacına asılıp parça parça satıldığını anlattı. Bugün ise kirlilik nedeniyle artık nehirden balık yenme ihtimali kalmamış vaziyette.

Reşat Nazlı, 1975-1978 yılları arasında Aydın’da o zamanlar köylere hizmet götüren “Yol Su Elektrik (YSE)” kurumunda bölge müdürlüğü yapmış. İdealist ve çalışkan bir bürokrat olarak o dönemde Aydın’ın köylerinde yoğun çalışmaları olmuş. Yönetiminde, 250 köyün yollarının ilk defa asfaltlanması ve içme suyu şebekelerinin yapılmasıyla birlikte; Dalama- Karahayıt-Armutlu-Yeniköy/Koçarlı-Karaağaçlı/Germencik’te Menderes üzerine yaptırdığı 5 köprü ile nehrin sallarla geçilme çilesine son vermiş ve köylülerin gönüllerinde taht kurmuş.

Reşat Bey, belli ki bu hizmet ruhunu hiç yitirmemiş, çünkü kendisini son yıllarda Menderes Nehri’nin temizlenmesine adamış durumda. Bunun için ilgili devlet kurumlarının genel müdürlükleri, havza şehirlerinin Ankara’daki hemşehri dernekleri, Aydın Valiliğimiz, Aydın milletvekilleri ve ilçe belediye başkanlarına ulaşarak, tüzüğünü de tasarladığı yönetim modelini anlatmaya çalışıyor. Önerisi, tercihen Aydın merkezli olarak “Menderes Havzası Belediyeler Birliği”nin kurulması ve bu kurumun Büyük Menderes’in geçtiği tüm illerde yapılacak arıtma tesisleri, çöp geri dönüşüm / biyogaz tesisleri gibi yeni yatırımları koordine etmesidir. Havza Birliği kurulursa, yapılacak bir önceliklendirme ile hemen en problemli noktadan temizleme çalışmalarının başlayabileceğine inanıyor.

Böyle bir girişimde, ilgili Bakanlıklarımız’ın verecekleri çok yönlü destekler şüphesiz hayati önemde. Reşat Bey, bu çapta bir çevresel mega projeye uluslararası fonlardan da finansal destek bulunabileceğini ve bir pilot uygulama olarak sonuçları görüldükten sonra Türkiye’de diğer kirlilik yaşanan su havzalarına örnek oluşturacağını düşünüyor. Havzadaki sanayi kuruluşlarında şu an mevcut olan arıtma tesislerinin elektrik masraflarının ise; devlet teşvikleri, faizsiz krediler vb. ile hafifletilmesi fikri de mülakatımızın ana maddelerinden birisiydi.

WWF’in belgeselinde, “Çağlardır akan Büyük Menderes’in sesinde, hâlen ümidin izleri var” denmiş. Zor da olsa, bu ümitle yola çıkmak gerekiyor. Reşat Nazlı’yı ve diğer tüm Büyük Menderes gönüllülerini, bu yolda kalplerini & beyinlerini koyarak yaptıkları mücadele için yürekten kutluyor, çabalarının en hızlı şekilde karşılık bulmasını diliyorum.