Sanayici Adnan Dalgakıran, geçtiğimiz günlerde paylaştığı bir tweet’inde ulusal iş dünyası örgütlerini uyardı. Dalgakıran, sanayimizin, aşağıdaki güncel tehditlerin yaratacağı fırtınada ağır yara alabileceğinin altını çizdi: “En büyük tehdit ölçek ekonomisinin rüzgârını da arkasına almış Çin endüstrisi. 10 yıl içerisinde bu ekonomi ile baş edebilecek çok az sanayicimiz kalır. 2. büyük tehdit, Avrupa Birliği’nin ciddi miktarda nitelikli insana ihtiyaç duyması nedeniyle ülkemizden Batı’ya yoğun istihdam göçü riski. 3. büyük tehdit eğitim sistemi. Dünya kendi nüfusunu nasıl daha nitelikli hale getirebileceğini konuşurken, biz okumuş vasıfsızlar yetiştiren sistemimizi yenileyemiyoruz. 4. büyük tehdit ise endüstrimizin verimsizliği. Hem girişimcimiz hem de kamu otoriteleri yanlış yolda, sadece bu tehdit bile bizi dünya ile rekabet edemez hale getirmeye yeterli.”

2 yıl önce yazdığı “Yüzleşme: Türkiye Vasatlıktan Nasıl Çıkar?” kitabıyla Türkiye’yi kendisiyle yüzleşmeye davet eden sıra dışı iş insanımız Dalgakıran’ın yukarıdaki endişeleri, şüphesiz büyük bir tıkanmaya işaret ediyor. Bahsedilen iç ve dış tehditler; iş dünyası, sivil toplum ve devlet kurumları da dahil olmak üzere toplumumuzun tüm kesimlerini çözüm üzerinde düşünmeye sevk etmelidir. Tıkanıklığı aşmak için, tıpkı Kurtuluş Savaşı veya 2. Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi daha fazla fedakârlığı, yaratıcılığı ve çalışmayı beraberinde getirecek bir büyük ruhun tekrar oluşumuna ihtiyaç görünüyor. Geçmişte Türkiyemiz’e idealist ruhlarıyla değer katmış insanlarımızı tanımak, bu nedenle faydalı. Bugün artık ismi çok bilinmeyen iş insanımız rahmetli Kemal Seli’nin hikayesini gün ışığına çıkarmak küçük bir katkı sunabilir diye düşündüm.

Konya’da tüccar bir ailenin oğlu olarak 1917’de doğan Kemal Seli, ilgi çekici anılarını “Bozkırı Çiçeklendirmek: Yoksullukla Mücadele için Bir Kalkınma Modeli” isimli kitabında derlemiştir. Seli, Balkan Savaşları’ndan itibaren 10 yıl süren savaş döneminin dul ve muhtaç bıraktığı kadınların yaşadığı sıkıntılara küçük yaşlarında şahit olur. Çocuklarına süt almaya parası olmayan fakir kadınların göz yaşları onu eğitir. 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’nın Türk ekonomisine etkilerini, Konya’da köylülerin buğdayını satamayıp, hatta nakliye parasını bile ödeyemeyip trajik bir şekilde buğdayları kamyonculara bırakmalarında gözlemler.

1937’de Konya Erkek Lisesi’nden mezun olan Kemal Seli, Almanya’da başladığı mühendislik eğitimini İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) tamamlar. Yüksek Lisans mezuniyeti sonrası savaş sanayiinde iş bulmuştur. Anılarında, Amerikan dinamizmi ve yaratıcılığını ordu için imalat yapan küçük fabrikalarda gördüğünü, küçük kasabalarda küçük yan sanayi firmalarının nasıl aktif olduklarını aktarmaktadır. “Decentralized industry” denen üretim sisteminin en iyi uygulamalarını orada incelemiştir. Bir merkezden yönetilen büyük ölçekli kuruluşlar yerine, yine bir merkezden yönetilen küçük ölçekli tesislerde standart üretim yapılan bir modeldir bu. Bölgesel kalkınma için en ideal yatırım sistemi olarak gördüğü bu modelin Türkiye’de de uygulanabileceğini hayal eder.

Seli, New York’ta kurduğu finans firmasıyla büyük kazançlar elde eder. Babasının ani vefatı üzerine 14 yıl sonra döndüğü Konya’da yoksulluğun aynı şekilde devam ettiğini görür. Bir vicdan muhasebesi sonucu, bu zorluklarla mücadele etme vizyonuyla ABD’deki işlerini tasfiye eder ve baba ocağında yeni bir iş kurmak için kolları sıvar. Kurduğu hayalin takipçisi olarak, Konya merkezde Cumhuriyet döneminin ilk büyük fabrikalarından birini kurar ve bu fabrikadan yönetilecek şekilde farklı ilçelerde standart üretim yapan küçük ölçekli tesisler inşa ettirir. Zamanla Kayseri ve Doğu Karadeniz’e kadar da yayılan 13 küçük tesiste 5000 kişiyi istihdam ederek yöre insanlarının refahını arttırmak adına büyük katkı sağlar. Özellikle yoğun kadın istihdamı sağlaması ile zamanını aşar. Adnan Dalgakıran’ın eleştiri sunduğu eğitim sorunu konusunda, tesislerinde çalışacak işçiler için iyi işleyen bir sistem oluşturur. İşçi ücretlerinde Konya yöresinin çıtasını yukarıya taşır. İşçileri Sosyal Sigortalı ve bordroludur.

Kemal Seli kitabında, kurduğu modelin verimlilik üzerine yaptığı katkıları vurgularken, ayrıca çalışan insanların sadece yaşam standartlarında değil, düşünce ve davranışlarında da uygar toplumlara özgü gelişmeler gördüğünü ve hem vergilerini ödeyip hem de ihraç edilebilecek kalitede ürünler üretip devlete döviz kazandırdıklarını gururla anlatıyor. Bu noktada da Dalgakıran’ın ortaya koyduğu sorunlara bazı bağlantılar görmüş oluyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Aydın ASTİM’de bizzat görüştüğüm değerli bir KOBİ sanayicimiz, uygun işletme kredileri alamadıklarından şikayet etti. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin önemini savunan Kemal Seli’ye devletin 1950’lerde krediler açısından sağladığı kolaylıklar bu bakımdan dikkat çekicidir. Girişimlerinde, İsmet İnönü, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hayrettin Erkmen gibi devrin en büyük devlet adamlarının desteklerini almıştır. Mesele Kemal Seli’nin üretim modelini bugün tekrar uygulamak değildir; mesele zamanın gerçeklerine ve gereklerine göre geliştirilecek olan Seli’ninki gibi yaratıcı ve idealist yaklaşımların desteklenmesidir. Dolayısıyla, sanayimizdeki ihtiyaçları tespit edip bu yönde planlama yapacak Devlet Planlama Teşkilatı’nın tekrar kurulması ve geçmişinde olduğu gibi yine ekol olması beklenen bu teşkilatta Türkiye’nin genç parlak beyinlerinin istihdam edilmesi iyi bir başlangıç olabilir. Beyin göçünün engellenmesi için gençlerimize ümit aşılamalıyız.

Bozkırı çiçeklendirmeyi başaran büyük yürekli iş insanımız Kemal Seli’nin ruhu şad olsun.