Dünya siyaset literatüründe devlet kurucularının etik mirası ile ilgili yazılmış az sayıda eser var. Prof. Dr. Hikmet Özdemir’in geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Atatürk’ün Etik Mirası” isimli kitabı işte bu nadir eserlerden biri olarak yerini aldı. Türkiye’de iş etiğinin tüm şirketlerin yazılı kültürünün temel taşı haline gelmesi hedefiyle kurulan Etik ve İtibar Derneği’nin girişimleri ile basılan bu özgün kitabın önsözünde, Hikmet Hocamız, Mustafa Kemal Atatürk’ün etik ve itibar yörüngesindeki şu çarpıcı sözlerine yer vermiş: “İnsanlar daima yüksek, temiz, kutsal amaçlara yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını, beynini ve bütün insani kavramını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük özveride bulunurlarsa, yükselirler ve bu hareket şekli kesinlikle açık olur. Çünkü alnı açık, beyni açık, kalp ve vicdanı açık insanlar tarafından yönetilen toplumlar, ancak bu anlamda hareketlerin izleyicisi olurlar.”

Prof. Özdemir önsözünü “Kurucu liderimiz tarafından yukarıdaki dört cümlede ifade edilen hedefi gerçekleştirenlerin mücadelesine ‘Atatürk’ün Etik Mirası’ adlı bu incelemenin Cumhuriyetimizin 100. Yılında mütevazı bir moral katkı sağlamasını dilerim” diyerek bitirmiş. Bu hedefi gerçekleştirenlerin mücadelesi ifadesi, beni bir anda rahmetli devlet adamımız Adnan Kahveci’nin maneviyatına götürdü. Genç yaşta kaybettiğimiz bu sıra dışı siyasetçimizin konuşmalarını ve vefatından sonraki yıllarda dönemin siyasetçilerinin onu anlatan röportajlarını takip ettiğimizde, Atatürk’ün etik mirasından esintiler göze çarpıyor.

Hikmet Hocamız kitabında Atatürk’ün hakikatı arama ve ifade cesaretini anlattığı bölümde, onun Sadrazam Talat Paşa, Başkomutan Vekili Enver Paşa dâhil Osmanlı üst yönetimine iletmek üzere Eylül 1917’de yazdığı bir raporu belge olarak sunmuş. 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal, her taraftan çürüyen muazzam saltanat binasının bir gün birdenbire çökmesi ihtimalini vurguladığı raporunda, devletin en üst düzeyine dürüst ve samimi bir şekilde beka krizini gözden geçirme fırsatı vermiş, ancak önerilerinin kabul görmemesi sonrası hem ordu komutanlığından istifa etmek zorunda kalmış, hem de korgeneralliğe terfisi engellenmiştir. Millî mücadelenin dâhi Başkomutanı, Ocak 1923’te Eskişehir’de yaptığı bir konuşmada ise, “Efendiler! Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim! Ben yapacağım dediğim zaman buna inanmayanlar vardı ve çoktu! Buna rağmen ben, hareket ettim. Görüyorsunuz ki, başardık!” demiştir.

Atatürk’ün bu samimi, dürüst ve şeffaf yaklaşımlarının izlerini Adnan Kahveci’nin de takip ettiğini görüyoruz. Televizyonlarda veya halkın karşısında yaptığı konuşmaları ve siyasi yaşamının şahitlerinin onunla ilgili yorumları, uzun yıllar sonra sosyal medya platformlarında kısmen de olsa erişilebilir durumda. Rahmetli Kahveci, 1990 yılında memleketi Trabzon Köprübaşı halkına hitaben yaptığı konuşmasında öyle samimi söylemlerde bulunuyor ki, bugünün siyasi atmosferini yaşayanları olağanüstü şeffaf üslubu ile yer yer şaşırtabilir. Kendi kasabasına 100% ilçe olma sözünü asla vermediğini, hatta devlet bürokrasisi ve TBMM’ye konunun sevki süreçlerinin bir kısmına dâhil de olmadığını, ancak ilçe olunması için elinden geleni çabayı göstereceğini popülizme kaçmadan dürüstçe anlatıyor. Haziran 1992’de katıldığı Rüstem Batum Show programında da, sunucu kendisinin dürüstlüğüne sıklıkla vurgu yapıyor.

Hikmet Özdemir, Atatürk’ün zaman zaman ülke gezilerine çıkarak inceleme ziyaretleri yaptığını anlatıyor. 1930 ve 1931’de üç aya yakın süreyle kalabalık bir uzman ekiple yaptığı ziyaretlerde Cumhurbaşkanı’nın amacı, kamu işlerinde nerelerde hata yapıldığını saptayarak gerekli önlemleri en hızlı şekilde aldırabilmektir. Bu ziyaretler sonucunda en öncelikli alınan kararlardan biri TBMM seçimlerinin yenilenmesi olurken, diğeri ise sıkı bir tasarruf kampanyasının başlangıcı hedefiyle ilk etapta milletvekili maaşlarının o dönem için 500 TL’den 350 TL’ye indirilmesi şeklinde ortaya çıkıyordu. Atatürk, Prof. Özdemir’in ifadesiyle, kamuda tasarruf önlemlerini milletvekili aylıklarından başlatmıştı!

Unutulmaz devlet adamlarımızdan Kamran İnan’ı idealist karakteriyle ve dış politikadaki üstatlığı ile tanırız. Adnan Kahveci’nin vefatından uzun yıllar sonra verdiği bir röportajında: “Kahveci benden bile fazla idealistti” diyor. Kahveci’nin devlette israfa hep karşı geldiğini, Türkiye için en iyisini araştırmak adına Anadolu’da gezdiğini, köylerde kaldığını, insanların dertlerini dinleyerek gerçekleri öğrendiğini ve buna göre çözümler ortaya koymaya çalıştığını anlatıyor. Beraber Bakanlar Kurulu’nda görev yaparlarken tasarruf için “Mercedes makam arabası saltanatı”na karşı yoğun mücadele verdiklerini, ancak çok uğraşmalarına rağmen başarılı olamadıklarını söylüyor. Kahveci’nin Maliye Bakanı olduğu yıllarda, Trabzon’dan köylüsü ve çocukluk arkadaşı olan ve o dönemde Aydın’da görev yapan efsane Valimiz rahmetli Recep Yazıcıoğlu ile birlikte, bir gece ansızın tebdili kıyafet ile Aydınımız’ın bir köyüne giderek orada konaklamaları ve köylülerin dertlerini dinlemeleri de hemşehrilerimiz arasında hâlen dillere destandır.

Hikmet Hocamız kitabında Atatürk’ün kendi gözetiminde bulunan çiftlikleri hazineye hibe edişini anlattığı bölümde, kurucu liderimizin “Mal ve mülk bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekte büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevi kişiliğinde olmalıdır!” sözlerini aktarıyor. Kamran İnan ise Kahveci’yi anlatırken; en ufak bir lüksünün olmadığını, sadece maaşı ile yaşadığını, kendi özel işlerinde asla makam otosu kullanmadığını, özel otomobili ile seyahat ettiğini ve bir meziyetler deryası olduğunu aktarıyor.

Adnan Kahveci’nin “Atatürk’ün Etik Mirası”nın izlerini takip ettiğine dair örnekler çoğaltılabilir. Müstesna bir insan olduğunu, zamanının üniversite sınavlarının Türkiye birincisi olarak katıldığı “Bir Zamanın Birincileri” adlı TRT programındaki demeçlerini izleyerek de görebilirsiniz. Bu sınırlı yazımın amacı ise, Prof. Dr. Hikmet Özdemir’in yeni kitabı vesilesiyle Atatürk’ün rasyonel ve spiritüel yönlerinin 100 yıl sonraya bile etki etme kudretini anlamaya çalışırken, en üstte belirttiğim kurucu liderin dört cümlesinde ifade edilen hedefi gerçekleştirmek için büyük mücadeleler vermiş olan başta Adnan Kahveci olmak üzere, Kamran İnan, Recep Yazıcıoğlu gibi değerli devlet adamlarımızın anıları önünde saygıyla eğilmektir. Gençlerimize onları tanıtabilmek için bu yazının bir katkı sağlamasını dilerim.

Birkaç yıl önce okuduğum bir makalede, Japon çocuklarının ilkokulun ilk iki yılında bilim derslerinden ziyade yoğun olarak Japon örf ve âdetleri, görgü kuralları ve etik eğitimi aldıklarını görmüştüm. Prof. Özdemir’in eserinde irdelediği gibi, Atatürk 1931’de yazdığı “Medeni Bilgiler” kitabının okul öğrencilerine ulaştırılmasını sağlayarak kamu yaşamını “açıklık ve sorumlu davranış” ölçülerine kavuşturmayı amaçlıyordu. Bu doğrultuda bugün, örneğin, ilk ve orta öğretimde öğrencilerimizin yaş gruplarına göre anlatım düzeyi de ayarlanarak hem “Atatürk’ün Etik Mirası” kitabı okutulabilse, hem de Adnan Kahveci’nin videoları gösterilebilse ne kadar güzel bir adım olurdu. İdealler, her zaman somut ve sade örneklerle öğretilmeli.

Prof. Dr. Hikmet Özdemir’in Atatürk’ü anlatan kitaplarını farklı kılan özelliklerinden biri, biz okurlarını âdeta devlet kurucusunun zihninin kıvrımlarında gezdirerek stratejik bakış açısının derinliklerine indirebilmesidir. “Atatürk’ün Etik Mirası”nı okurken, karizmatik liderin en umutsuz anlarda bile cesaretini yitirmeyip hep doğruyu savunmasını görmek de geleceğe dair ümitlerimizi yükseltiyor. Böyle önemli bir eseri kritik bir dönemde bizlerle buluşturan Hikmet Hocamız’ın yüreğine sağlık.