Avrupa ülkeleri 16. yüzyılın sonlarından itibaren ortaçağa ait benmerkezci, bencil ve totaliter yönetim anlayışını geride bırakmış, geliştirdiği demokratik ve eşitlikçi hukuk yöntemleriyle ilerlemesini sürdürmüş, oluşturduğu birlikteliklerle ekonomik, sosyal ve siyasi dengeleri büyük bir hızla değiştirmiştir.

Avrupa’daki bu gelişimi gözlemleyen Osmanlı İmparatorluğu ancak 18. yüzyılda dış dünyaya açılabilmiş, modern bir devlet kurmanın yollarını aramıştır. Fakat padişahların bile katline sebebiyet veren isyanlarla yenilikçi girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Kendi çağına ayak uyduramayan çok uluslu, çok kültürlü ve çok dinli Osmanlı’nın ilerlemesi durmuştu. Yönetme yeteneği, toplum, toprak ve ekonomik düzeni bozulmuştu. Milliyetçilik akımları, azınlık isyanları, iktidar çatışmaları, ekonomik krizler, darbeler ve kaybedilen savaşların etkisinde iyice zayıflamıştı.

19. yüzyıla gelindiğinde dıştan yanmalı buharlı makinaların yerini termik motorların almasıyla değerlenen petrol sahaları Avrupa ülkeleri, İngiltere ve Rusya’nın nihai hedefi olmuştu. Artık dağılma sürecine girmiş Osmanlı’nın toprakları gizli antlaşmalarla paylaşılıyor, emperyal emeller tek tek gerçekleşiyordu.

Fransa; Cezayir ve Tunus’u, İngiltere; Kıbrıs ve Mısır’ı, Rusya; Kırım, Kafkasya, Hazar ve Aras’ın doğusundaki vilayetleri işgal etmiş, İtalya ise Trablusgarp ve Ege Adalarına asker çıkartarak Osmanlı’ya savaş açmıştır. 16 Ekim 1911’de Trablusgarp cephelerinde başlayan savaş; Adriyatik ve Ege Denizine, Çanakkale Boğazı ve Kızıldeniz’e yayılarak tüm şiddetiyle sürerken ansızın yeni bir savaş tehlikesi belirmiştir.[1]

Balkanlarda Katoliklere karşı Ortodoks Slav birliği kurmaya çalışan Rusya’nın kışkırttığı Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan bir araya gelerek Osmanlı’ya Balkanlardan çekilmesini, aksi takdirde silaha başvuracaklarını bildirir nota vermesiyle Osmanlı-İtalya savaşının seyri değişmiştir.

Her iki savaşla mücadele edemeyeceğini düşünen Osmanlı İmparatorluğu, Bingazi ve Derne cephelerinde üstünlük sağladığı İtalya’ya ateşkes önermiş, 18 Ekim 1912’de imzalanan Uşi antlaşmasıyla İtalya’nın şartlarını kabul ederek Kuzey Afrika bölgesindeki son kara parçasından ve Ege adalarından çekilmiştir.[2]

Osmanlı İmparatorluğu’nun Trakya’da Doğu Ordusu (1.Ordu) ile Makedonya ve Arnavutluk’ta Batı Ordusu (2.Ordu) bulunuyordu. Bu iki ordunun subay, asker, silah ve mühimmatı yetersizdi. Askerlerin moral ve disiplini bozuktu. Komuta kademesindeki siyasi çekişmeler sevk idareyi olumsuz etkiliyordu. Seferberlikle silahaltına alınan askerlerin, silah ve lojistik malzemenin demiryollarının bakımsızlığı nedeniyle sevkiyatı imkânsızdı.[3]

Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan ortak hedef birliğinde aralarındaki çatışmalara son vermiş, modern ve güçlü silahlarla teçhiz edilmiş 700 bin kişilik Balkan ordusu kurmuşlardı. Bulgaristan, 8 Ekim 1912’de Osmanlı’nın doğu cephesine taarruz etmiş, 13 Ekim 1912’den itibaren bütün Balkan ordusu batı cephelerine saldırmıştır.

Osmanlı ordusu, kendisinden üç kat fazla ve silahça çok üstün Balkan ordusuna karşı varlık gösteremediğinden ya bozguna uğrayıp teslim olmuş ya da geri çekilerek veya firar ederek cepheyi terk etmiştir. Sırplar; Üsküp ve Manastır dâhil Kuzey ve Orta Makedonya’yı, Prizen ve Priştine’yi, Yunanlılar; Selanik ve Yanya’yı, Bozcaada, Limni, Sakız, Midilli ve Girit adaları yanı sıra Güney Makedonya’yı, Karadağlılar; İşkodra’yı ele geçirmiştir.

Doğu yönünde ilerleyen Bulgar ordusu ise Kavala, Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe, Dimetoka, Edirne, Kırklareli dâhil Doğu ve Batı Trakya'yı işgal ederek İstanbul (Çatalca)’a kadar ilerleyince ateşkes çağrısı yapılmıştır.

Sadrazam Kamil Paşa tarafından yürütülen ateşkes görüşmelerinde Edirne’nin de içinde bulunduğu Trakya Bulgaristan’a verilmiş, diğer konular Londra konferansına bırakılarak geçici barış sağlanmıştır. Bu gelişme; Yarbay Enver Bey ve arkadaşlarının 23 Ocak 1913’te Babıali’yi basmasına, hükümetin istifa ettirilerek İttihat ve Terakki Fıkrasının tam iktidarına yol açmıştır.

Balkan Savaşı, 30 Mayıs 1913’te şartları çok ağır Londra Antlaşmasının imzalanmasıyla sona ermiştir. Yenilgiyi kabul eden Osmanlı İmparatorluğu ateşkes karşılığında Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ’a işgal ettikleri toprakları, Romanya’ya ise Silistre’yi teslim etmiştir. Ayrıca Midye-Enez hattının batısında kalan bütün Trakya Bulgaristan’a bırakılmıştır.

Bu bozgunun sorumluluğu dört aydır iktidardaki İttihatçı yöneticilerin değil, Sadrazam Kamil Paşa ve O’nun anlayışındaki paşaların kurduğu hükümetlerindir. İttihatçılar, Kamil Paşa gibi Balkan topraklarını gözden çıkartmamıştır. Balkan topraklarını geri kazanmak amacıyla 1914’te Almanya’nın yanında Birinci Dünya Harbine katılma kararı almışlardır.

Balkan savaşının ülkenin sorunlarını derinleştiren çok önemli sonuçlara yol açtığını unutmamalıyız. Osmanlı İmparatorluğu; Balkanlardaki Avrupa topraklarını ve nüfusun yarısından fazlasını kaybetmiştir. Ege Denizi'ndeki hâkimiyeti sona ermiştir. Rumeli’ndeki silah stoku düşmanın eline geçmiştir. Arnavutluk bağımsızlığını ilan etmiştir. Anadolu'ya sayısı 5 milyonu bulan Türk göçü yaşanmış, Osmanlıcılık yerini Türkçülük fikrine bırakmıştır. İttihat ve Terakki yönetimi mevcut askeri sistemi kökten değiştirmiştir.

Londra Antlaşmasıyla Balkan devletleri arasında paylaştırılan topraklar konusunda yaşanılan anlaşmazlık İkinci Balkan Savaşı'na neden olmuştur. Bulgaristan’ın büyümesinden endişe duyan Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve bu ülkelere destek veren Romanya biraya gelerek 23 Haziran 1913’te Bulgaristan’a savaş ilan etmiştir.

Bulgaristan’ın içinde bulunduğu savaş durumunu iyi değerlendiren İttihat ve Terakki yönetimi Edirne’yi kurtarmak üzere harekete geçmiş, Yarbay Enver Bey komutasındaki birlikler Midye-Enez hattını yırtarak Meriç Nehri kıyılarına kadar ilerlemiş, 21 Temmuz 1913’te ikinci Türk başkenti Edirne’yi ve Batı Trakya’yı kurtarmışlardır.

***

Kaynakça:

(i)Yahya Kemal Taştan, Balkan Savaşları ve Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu, Ötügen Neşriyat, 2017.

(ii)Ahmet Cevat, Kırmızı-Siyah Kitap 1328 Faciası 1912-1913 Balkan Savaşı, Bilge Karınca Yayınları, 2017.

(iii)Aziz Tekdemir, Osmanlı Devleti’nin Balkan Savaşları Sırasında Askerî Nakliyatı ve Karşılaşılan Problemler, İnternet Yayını, Erişim Tarihi: Temmuz 2021 (https://dergipark.org.tr

Dipnotlar:

[1]Kıbrıs Adası’nda İngiliz yönetimi, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1878’de adayı İngiltere’ye kiralaması ile başlamıştır.

[2]Uşi. İsviçre'nin Lozan şehrinin Leman gölü kıyısında yer alır.

[3]Rumeli’deki ordu birliklerinden çok sayıda askerle beraber yetenekli subaylar hem Yemen İsyanını bastırmak hem de Trablusgarp savaşı için görevlendirilmişti. Tasarruf tedbirleri gereği erken terhisle evlerine gönderilen asker sayısı 75 bini bulmuştu. Yaş Haddi Nizamnamesiyle istibdat devrinin bakiyesi sayılan alaylı askerler emekliliğe sevk edilmişi. Ayrıca Ordu’nun moral ve disiplini; Tensikat ve Tasfiyei Rüteb Kanunu (haksız yere verildiğine inanılan nişan ve rütbelerin geri alınması), askerlik süresinin uzatılması ve gayrimüslimlerin askere celbiyle bozulmuştu.