Türkiye, 1939-1945 yılları arasındaki ikinci büyük küresel savaşa girmese de bütün kaynaklarını savaş için seferber etmek zorunda kaldığından ekonomik, sosyal ve siyasi krizler yaşamıştır.
Ülkenin dış ticareti durmuş, üretimi gerilemiş, fiyatlar yükselmişti. 
Hem yokluk, karaborsa ve enflasyonla mücadele etmek hem de askeriyenin ihtiyacını karşılamak gerekiyordu.  
Tek partili meclis, 1940’ta kabul ettiği Milli Korunma, İaşe Teşkilatı ve Toprak Mahsulleri Ofisi Kanunlarıyla savaş ekonomisine geçmiştir.
Hükümete olağanüstü yetkiler tanıyan bu kanunlarla tüketim malları ithalatı sınırlanmış, bazı tüketim malları vesikaya bağlanmış, toprak vergisi salınmıştır.
Fiyatların saptanması, stokların denetimi, üretilen malların dağıtımı ile dış ticaret kontrol altına alınmıştır.
2.Kalkınma Planı yerini, Savunma Planı’na bırakmış, bir milyon genç silah altına alınarak birliklere dağıtılmıştır.
1942’de fiyat artışlarını önlemek, Türk parasının kıymetini korumak için Varlık Vergisi Kanunu kabul edilmiştir.
Bu kanun gayrimüslim vatandaşlara ait servetin gaspına, vergisini ödemeyenlerin ise çalışma kamplarına sevkine yol açılmıştır.[1]
Savaşın son bulduğu 1945’te, toplumun hoşnutsuzluğu had safhadaydı. Ekonomik ve sosyal yıkımın etkisini azaltacak doğrudan yardımlara ve desteğe ihtiyaç duyuluyordu.[2]
Ayrıca sanayi ve teknolojik, ekonomik ve sosyal güvenlik, sağlık ve eğitim, ulaşım ve adalet gibi konularda kalkınmayı hedefleyen planların yürürlüğü ümit ediliyordu.
Fakat seçim tarihinin yaklaşması, muhalif seslerin yükselmesi, nüfus çoğunluğunun kırsalda yaşaması gibi nedenlerle tarımsal üretime öncelik verilmiştir.
1945’te topraksız ya da az topraklı köylüye toprak dağıtmak amacıyla hazırlanan Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu (ÇTK) meclis gündemine gelmiştir.
Mecliste, Birleşmiş Milletler’e üyelik antlaşması oy birliğiyle kabul edilirken ÇTK tasarısının görüşmelerinde bir dizi olaylar gelişmiştir.[3]
Kanun tasarısına muhalefet eden dört CHP’li milletvekili, parti grubuna “dörtlü takrir” olarak bilinen uyarı belgesi vermiş ve bütçe görüşmelerinde ret oyu kullanmıştır.[4]
Tarım Komisyonu sözcüsü Adnan Menderes ve kendi gibi büyük toprak sahibi milletvekilleri, meclis başkanlığına verdikleri önergelerle ÇTK’yı reform olmaktan çıkarmış, anlam ve değerini kaybetmiş bir halde yürürlüğe girmesini sağlamıştır.
1945 yılının son günlerinde önceki Başbakanlardan Celal Bayar’ın başını çektiği bir grup milletvekili, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüştükten sonra Demokrat Partiyi kurmak suretiyle yeni bir dönemi başlatmıştır.
Hükümet ise Milli Şef’i kırmamak adına “Türk halkının politik hak ve hürriyetlerini bilinçli bir şekilde kullanacak düzeye geldiğini” ileri sürerek çok partili siyasal hayatın önünü açmıştır.
Meclis, 5 Haziran 1946’da Milletvekili Seçim Kanunu’nu kabul ederken muhalif kesimi hazırlıksız yakalamak amacıyla bir ay sonra genel seçimlerin yapılmasına karar vermiştir.
Seçim Kanunu’nun 2’ci maddesiyle her ilden en az bir milletvekili seçilmesi koşuluyla her 40 bin nüfus için bir milletvekili seçilmesi öngörülmüştür.
Yine 8’ci ve 10’cu maddelerinde seçmenlere ve milletvekili seçileceklere ilişkin şartlar sayılmıştır.
En çok tartışma götüren 34’cü maddesinde seçime katılan siyasi parti temsilcilerinin seçim kurulu ve komisyonlar ile sandıklarda, oyların sayım, döküm ve tasnifinde hazır bulunmaya yetkili olduklarına hükmedilmiştir.
Cumhuriyet tarihinin 1923, 1927, 1931, 1935 ve 1939’daki tek partili seçimlerinden sonra ilk çok partili seçimi, 21 Temmuz 1946’da yapılmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi, oyların yüzde 85’ni alarak 397, Demokrat Parti 61, Bağımsızlar ise 7 Milletvekilliği kazanmıştır.
Aydın seçim çevresinden seçilecek sekiz milletvekilinin tamamı 

CHP’den seçilmiştir. Bunların isimleri; Sabri Akın, Neşet Akkor, Refet Alpman, Emin Arkayın, Mithat Aydın, Emin Bilgen, Mazhar Germen, Ahmet Nuri Göktepe’dir.

DP’nin Aydın'dan aday göstermediği Adnan Menderes, Kütahya Milletvekili seçilmiştir.

Sonuçta Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüşmelerinde ortaya çıkan gelişmeler, ekonomik krize rağmen çok partili siyasi hayata geçilmesine ve muhalif kesime tavizler verilmesine yol açmıştır.