Kahramanmaraş merkezli depremlerde on binlerce insanımız hayatını kaybetti. On binlerce kişi de yaralandı. Ülke ve ulus olarak acımız büyük. Dilerim, bu büyük afetin yaraları bir an önce sarılır. Yaralar sarılır sarılmasına elbette ama yitirdiğimiz insanlar geri gelmeyecek ne yazık ki. Bu da tüm somutluğuyla ortada duran acı bir gerçek.

Deprem haberinin alınmasının ardından gazeteci meslektaşlarımız afet bölgesinde toplumun haber ve bilgi alma özgürlüğüne hizmet etmek için sahada. Gazeteciler de tıpkı bölgede çalışan arama kurtarma, yardım ekipleri gibi aç susuz, uykusuz, bitkin bir şekilde haber vermeye, toplumu bilgilendirmeye çalışıyorlar. Afet bölgesinde yaşananları ülke ve dünya kamuoyuna duyurarak bir anlamda tarihe de tanıklık ediyorlar. Gerek toplumun haber ve bilgi alma özgürlüğüne hizmet etmek gerekse de tarihe tanıklık etmek son derece kutsal bir görev.

***

Meslektaşlarımız icra ettikleri bu kutsal görev sırasında zaman zaman tepkilere hatta saldırılara maruz kalabiliyor. Üzüldüğümüz nokta bu. Elbette bölgede yaşanan psikolojik travmayı hiçbirimiz hiçe sayamayız. İnsanlar ailelerini, canlarını, mallarını kaybettiler ve çok büyük bir üzüntü içindeler. Zaman zaman bu psikolojinin verdiği ruh hali içinde basın mensuplarına tepki gösterebiliyorlar ama unutulmasın ki, basın mensupları da önce insan, sonra gazeteci.

***

Onların da aileleri, duyguları, sevgi dolu kalpleri var ve bu büyük afetin yaşandığı bölgede son derece güç koşullar altında, üzüntü hali içinde görevlerinin gereğini yapmaya çalışıyorlar. Bu nedenle içinde bulunduğumuz bu zor günlerde birbirimize karşı biraz daha hoşgörülü olmamız, çatışma ve ayrışma yerine, birlik ve dayanışma kültünü öne çıkarmamız son derece elzem. Türk toplumunun bu sağduyuya sahip olduğuna ve bugünleri aşacağına yürekten inanıyorum.

Yazımı noktalarken deprem bölgesinde yaşamını yitiren gazetecilere de Allah’tan rahmet diliyorum. Ülke ve ulus olarak bir kez daha başımız sağ olsun…