1839 Tanzimat Fermanıyla Batı hayranlığı başlar. Zaman geçtikçe bunun dozu artar. İlerleyen yıllarda Sultan Abdülaziz Avrupa gezisine çıkar. Bu geziden sonra kendisinde Avrupa hayranlığı bir kat daha artar. Yabancı hayranlığımız diz boyda. Batılı gördük mü yelkenleri suya indirmekteyiz. Erken Cumhuriyet döneminde kimi batılı ama kendi ülkelerinin istihbaratıyla bağlantılı düşünür yada yazarlar Anadolu’ya gelip sizin lideriniz Atatürk hakkında çalışma(kitap-biyografi) yapmaktayız deyince resmi dairelerin tamamı kendilerine açılır. Herkes elinde hangi belge varsa onları getirip verir. Böylece pek çok belge yabancıların eline geçer.
Aşağılık kompleksinde veya sendromunda gelinen eşik dilde yozlaşmadır. Bundan sonrası zaten ağır kimlik bunalımıdır. Biz Newyork'a Newyork diyoruz. Bunun Türkçeye çevrilmesi gayreti içerisinde değiliz. Bazı aklı evveller Kuşadası'nı "Bird Island" şeklinde çevirerek kullanmaktaymış. Kendilerine özel isimlerin başka dillere çevrilmesinin gereği olmadığını hatırlatırız. Aynı şekilde yemek adları da çevrilemez. O aklı evvellerin elbette gerekçeleri var. Neymiş, yabancılar, denileni anlamıyormuş. Yabancılar diye diye kendinize yabancılaştınız. Bırakın, o yabancılar bunları kendi özel adalarıyla öğrensinler. Yakalandığınız o müthiş mental rahatsızlık, aşağılık sendromu, ya da kendini değersiz hissetme, yabancılara bu fırsatı bile vermemektedir. Şimdi turistik bölgelerde duvarlarda, menülerde veya afişlerdeki o dil rezaletini beraber görelim:
"*TEA JANUARY(çay ocağı demek istemiş hazretleri)
*LOGi(Mantı sözcüğü ile mantık arasındaki k harfi eksikliğiyle ilgi kuran beyin İngilizce’ de mantık anlamına gelen LOGIC sözcüğünün C'ini düşürmüş.
*ON HAIR(Saçta kavurma!)
*HEAD PANTS(Kelle Paça!)”