Marxistler, medyanın faydacı, bilimsel, objektif, mantıklı yanını peşinen kabul etmezler. Medyanın ticari bir yapılanma içinde olması temelde buna engeldir. Onun için Marxist düzen medya faaliyetlerinin ticari kapsamda olamayacağını ifade eder. Ucunda para ve çıkar olan bir konudan kamu yararı beklemek saflık olur.
Frankfurt Okulu, Nazi Almanya'sı öncesinde kurulmuş Marxist düşünürlerin kurduğu düşünce topluluğudur. Bunlar Hitler iktidara gelince Hitlerin Marxist düşünce düşmanlığından dolayı Amerika’ya göç eder. Frankfurt Okulu düşünürleri medyayı Komünist devrimin aracı olarak görür. Medya, sınıfsız toplumun önemli argümanıdır. Ancak onlar Amerika’da medyanın fonksiyonunu görünce umutsuzluğa kapılır. Çünkü işçilerin maaşı artırılmış (kısmi), tüketime dahil edilmiştir. 8 saate indirilen çalışma süresi boş zaman kavramını ortaya çıkarmıştır. Televizyon o boş zamanı doldurmanın en önemli aracı olmuştur. “Amerikan rüyası” bu araca sahip olmakla ölçülmektedir.
Frankfurt okulu düşünürlerine göre özgürlük sunan medya manipülasyon yapmaktadır. Aslında medya özgürlük adı altında bir dayatma ve baskı aracıdır. Amerika, dışarıya savaş ihraç ederken, kendisi zenginleşmektedir. Savaşı meşrulaştıran en önemli araç medyadır. Bu nedenle Neo-Marxist denilen Frankfurt temsilcisi kimi düşünürler savaş karşıtı bir söylem geliştirir.
Neo-Marxistlerin yaptığı çalışmalar, öğrenciler arasında demokratik hareketlere ve öğrenci olaylarına (68 Olayı), Feminizm gibi kadın hareketlerine ve anti-emperyalist duruşa yol açar. Bütün bunlar ırkçılık karşıtı eylemleri de tetikler. Hatta II. Dünya Savaşı sonrası bir sosyal travma sonucu olarak ortaya çıkan ve toplumun neredeyse tüm değerlerini hiçe sayan Hippiler dahi Neo-Marxistlerin söylemlerinden etkilenir. Özgürlük onlar içinde önemlidir. Ancak bu anti-emperyalist yaklaşımdan öte sex, uyuşturucu kullanımı şeklindeki özgürlük talebidir. Türkiye’de Deniz Gezmişlerin anladığı özgürlük kavramı ile hippilerin anladığı birbirinden oldukça farklıdır.