33 saat aynı yerde oturabilir misiniz? Zor değil mi? Peki şöyle sorayım, 33 kez yer misiniz aynı yemeği? Ya da giymek ister miydiniz 33 kez aynı giysiyi?

Ben giydim. Öğretmenlik şapkasını tam 33 yıl taktım. Ama biliyor musunuz, şapka da şapkaydı hani: Yeri gelince ışık oluyordu, yeri gelince aydınlık köprülerle ışıklanan bir liman, bazen de herhangi bir sokakta sarılan kollar kocaman

Bu öyle bir şapkaydı ki, insan bir kez takıp da sevince, asla çıkarmak istemezdi. Şapka insanın içine işlerdi. İnanır misiniz, ben hâlâ geceleri uyansam da, mesleğe yeni başlayan taze bir öğretmen olsam Tanrı'm derim. Yormuştur şapkayla günlerim beni, ama yine de onu takmak isterim..

2001 Eylül ayında MS tedavilerimle birlikte emekli oldum. Ekim ayının sonunda Cumhuriyet Bayramı'nı bir kez daha kez öğrencilerimle kutladıktan sonra ayrılmak isterdim. Sınıfımı mezun etmiştim. Birinci sınıf alarak ayrılmak olmazdı. Bu en büyük bayramımızı son bir kez daha kutlamayı arzu etmemin nedeni, belki kendimce onu, yarın yetişecek tüm çocukların ruhuna işlemekti. Öğretmenlik şapkasını takanlar bilir, sihirlidir öğretmenlerin elleri. Ama 2001, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı evimin çok yakınında olan okuluma bile gidemeden, evimde hastalığım nedeniyle yattığım odanın penceresinden, okulumun bando takımını sevgiyle, heyecanla, gözyaşları içinde izleyerek yaşadım.

Bir de 24 Kasımlar var elbette. O gün minik ellerde öğretmenlere uzanan çiçeklerin rengi, onu tutan yüreklerin sıcağında pişer. Yemin ederim güller de başka kokar, okul yolundan kopmuş kır çiçekleri de, çiçekçiden çiçek almasının karşısında olsam da özenle sarılan çiçekçinin buketi de. Mini mini yavrular yüreklerindeki katıksız sevgiyi, uzatırlar taç yapraklarda. Bunu koklayan öğretmen için 33 yıl nedir ki... Ömrünüzü takas edersiniz bu renklerle.

Bir memur emekli olduğunda dosyalarından ayrılır, biz ise "Öğretmenim” diye yolunu değiştirip bize sarılan çocuklarımızdan. Mahallede “Hocaaam!” diye boynumuza sarılan koca bir adam olur bazen, "örtmenimm diyen yumuk yumuk pembe bir el olur bazen de. Doğurmadığın o pembe eli annesi gibi sevmektir işte öğretmenlik. Yeri gelince kendi çocuğunun hakkını yiyen kuşaktandım. Açsak baksak öğretmen sözcüğü için ne yazılmış diye, sözlükler sunar bunları; sözcükleri bilmez onun diyarların.

Sizinle unutamadığım bir anımı paylaşmak isterim:

Sosyal Bilgiler dersinde harita bilgisi verilir. Gerçek uzunluk, harita uzunluğu ve ölçek haritanın temel elemanlarıdır. 4. sınıfta harita konusunu işlemiştik. Temel elemanların hesaplandığı örnek problemler çözdük. Elbette bu konunun ve problem çözümlerinin pekiştirilmesi gerekiyordu. Bunu da ertesi günü matematik dersinde ele almaya karar verdim.

Okuldan gelince, evimde önce mutfağa girdim. Ertesi gece arkadaşlarımıza yemeğe gidecektik. Bu davete boş gitmemek için fırında ayva tatlısı yapmayı planlamıştım. Tatlıyı hazırlayıp fırına koydum. Tatlı pişerken çalışma masama geçtim. Harita problemleri hazırlamaya başladım. Ertesi günkü matematik dersinde çözeceğimiz problemler hazır olsun istiyordum. Çünkü ne kadar çok alıştırma yaparsak konu o kadar iyi kavranıyor ve hiç unutulmuyordu, 17. soruyu hazırlarken burnuma yanık kokuları gelmeye başladı. Kalemi fırlatıp mutfağa koştum. Fırını açtığımda ayvaların altının yandığını gördüm. O tatlının arkadaşımıza götürülmesi mümkün değildi. Ama olsun, sınıfımdaki çocuklarıma götüreceğim hazırlığım vardı.

Ertesi gün dinlencede (teneffüste) çocuklar matematik dersinde ne işleyeceğimizi sordular. Ben de "size bir sürprizim var dedim. Meraktan beni rahat bırakmadılar. Ders başlayınca size "TATLI YAKAN PROBLEMLERİ” çözdüreceğim dedim. “Hiç böyle bir şey duymamıştık “dediler. Ben de "bu problemlerin mucidi benim de ondan “dedim. Hazırladığım harita problemlerinden sormaya başladım.

Öğrencilerim, "öğretmenim harita problemi soruyorsunuz bize" "Neden tatlı yakan problemi dediniz" dediler. Onlara gece bu problemleri hazırlarken ayva tatlısını yaktığımı anlattım. Çok hoşlarına gitti. Her gün "Ne olur öğretmenim bize yine tatlı yakan problemlerinden sorun, diyorlardı. Böylece tüm sınıf bu problemlerin çözümünü çok iyi öğrenmişti. Matematiği oyunlaştırmak işe yaramış eğlenceli hale gelmişti.

Aylar sonra hız problemleri konusunu işleyecektim. Bu konuyu nasıl kavratabileceğimi düşünürken aklıma yine tatlı yakan problemi geldi.

İki konuda da üç temel eleman vardı. Hız, zaman, yol; hız problemlerinin temel elemanları, harita uzunluğu, gerçek uzunluk, ölçek; harita problemlerinin temel elemanlarıydı elemandan biri sorulduğunda; her iki konuda da, aynı yoldan çözülüyordu. Bu çağrışımı öğrencilerime sezdirdim. Hız problemleri hemen kavradılar, hızla çözmeye başladılar. Tatlı yakma öyküsü, hızda da işe yaramıştı.

Günlük yaşamın içinde motivasyon yaparak, konuların benzerliğinin çağrışımını yaparak matematik dersi işlemek, çocukların ilgisini çekiyor, kolay öğrenmeyi sağlıyordu.

Eğitim meşalesini bizler için yakan Başöğretmen Atatürk'ü büyük sevgi ve heyecanla anıyorum. Bize bıraktığı miras çok değerli.

Sevgili genç meslektaşlarım, zor olduğu kadar kutsal olan görevinizde hepinize kolaylıklar diliyorum. Çok değerlisiniz. Büyük ozanın dediği gibi:

“Kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez.

Gönülden gönle gider yol gizli gizli.”

Sizler bunu iyi bilirsiniz.

Sevginin ışığıyla aydınlanan tüm köprülere selam olsun…