FİLOZOF ASKER

Mustafa Kemal ATATÜRK'ü tüm yönleriyle incelediğimizde O'nu "Filozof Asker" olarak betimleyebiliriz. Evet, Büyük ATA'mız, Platon'un (M.Ö. 427-347) yüzyıllarca önce söylediği, yazımızın başlığına konulan sözün içeriğine tıpa tıp uyan bir filozof yöneticidir. Öte yandan, MS 870.950 yıllarında yaşayan, Ortaçağın aydınlıkçı İslam düşüncesinde önemli bir yeri olan büyük Türk düşünürü FARABİ de tıpkı Platon gibi "Ya Filozoflar Devlet Yöneticisi olmalı, Ya da Devlet Yöneticileri Filozof "olması görüşünü savunmuştur. Çünkü ona göre ideal devlet, insanların mutluluğunu amaç edinen, gerçeği seven, bilgin, adaletli ve yüksek ahlaklı insanların yönettiği devlettir.

Devleti yöneten kişinin başlıca nitelikleri şunlar olmalıdır:

• Yüksek ruh sahibi ve cömert olmalıdır. Zeki ve güçlü bir belleğe sahip olmalıdır. Öğretmeyi ve öğrenmeyi sevmelidir.

• Para ve diğer dünya değerleri onun gözünde önem taşımamalıdır.

• Gerçeği ve gerçeği sevenleri sevmelidir. Doğası gereği adalet ve adaleti sevenlerin dostu olmalı.

• Baskı ve zulümden nefret etmelidir.

• Büyük irade (isteng) sahibi olmalı, gerekli gördüğü şeyleri yapmakta yürekli davranmalıdır.

İslam dünyası Farabi’yi örnek alarak bugünlere gelebilseydi, tarihin akışı bambaşka olurdu.

"Filozof Asker' diye betimlediğimiz ATATÜRK'ümüz, Hz. Muhammed’in insanlar, dokumacı tarağının dişleri gibi birbirine eşittirler. Beyaz zenci, Arap Arap olmayandan daha üstün değildir. Bir insanı, bir başka insandan üstün yapan bilim ve eğitimdir." buyruğuna uydu. Ulusal sınırlarımızın içinde yaşayan insanları birbirine kaynaştırdı. İyiyi kötüden, doğruyu eğriden, dostu düşmandan ayırmamıza engel olan koyu karanlığı' dağıttı. Bize her ortamda çağdaş uygarlığın bulunduğu yönü gösterecek ‘laiklik pusulasını’ armağan etti. Yüreklerimize elvan elvan çiçek açacak, hoşgörü tohumları ekti. İnsanlığın yüz akı olan bilgelerin koydukları kurallara sımsıkı bağlıydı. İnancı ve emeği sömürülen toplumların koruyucusuydu. Mazlum milletlere örnek olmuş bir DÜNYA LİDERİYDİ.

Atatürk, su katılmamış özgürlüğe, bağımsızlığa ve bilime tutkundu.

Boş inançların uygarlığa giden yolu tıkadığını ve kötülüklere kaynaklık yaptığını örneklerle anlattı. Gözlerini özgür düşüncenin geniş çerçevesinden ayırmadı, katı kurallara ve öğretilere ilgi duymadı. Beyninin ve yüreğinin kapısını, yeni düşüncelere kapatmadı. Nice önderi serüvenlere sürükleyen ‘Bencillik’ duygusuna yakalanmadı. Özgün düşünceler üreten aydınları ve kalıcı yapıtlar yaratan sanatçıları bağrına bastı. Toplumsal sorunların bilimsel yöntemlerle ve özgürlük içinde çözüleceğine inanıyordu.

19’uncu yüzyılda Finlandiya’nın yaşam mimarı SNELMAN’ın Fin aydınlanmışını ‘eğitimle’ başardığı gibi, 20’nci yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra ‘eğitim’ alanında yaptığı devrimlerle Türk insanının aydınlanmasını sağlayan Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşam mimarı ATATÜRK’tür. SNELMAN ve ATATÜRK; filozof ve yaşam mimarı yöneticilerdir.

Türk ulusu, Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü sevmekle, O’na güvenmekle ve O’nunla övünmekle, FARABİ’nin önerdiği devlet yöneticisi modelini tüm içtenliğiyle özümsediğini dünyaya göstermiştir. Bundan sonrasında da hiç kuşku yok, ayni beklentisini göstermeye devam edecektir.

“ATATÜRK

O,

Yüce bir dağa benzer.

Eteğinde yaşayanlar, bu yüceliği fark edemezler.

Bu dağın azametini kavrayabilmek için,

O’na çok uzaklardan bakmak gerekir” der. Claude FERRER Fransız Yazar ve Diploma