TOPRAK ANA'NIN

ANA TANRIÇA'NIN

ANADOLU

BACILARININ

TOPRAKLARI

BURASI


KADINIMIZ


Kökeninde anaerkil bir toplum olan, kadın – erkek yaşamın her aşamasında eşit olan, birlikte çalışan, üreten, eğlenen, ağlayan, yeri geldiğinde omuz omuza savaşan, birlikte ölen insanların toprakları. Bilinen ilk kadın şair – yazar (Akad Kralı Sargon'un kızı) Enheduanna'nın, Büyük Kraliçe Puduhepa'nın (M.Ö 13. yüzyılda yaşamış Hitit hükümdarı III. Hattuşili'nin eşi) Tanrıça Kibele'nin (Ana tanrıça), Kara Fatma'nın, savaş pilotu Sabiha Gökçen'in toprakları…

“Kutsal Anne”ye, “Ana Tarnıça”ya, “Ma Ana”ya (hem Tarnı, hem Tanrıça) ilk olarak 9 bin yıl önce Çatalhöyük'te rastlıyoruz. Doğum, yaşam ve ölüm üzerinde egemen olan anne ve baş ögesi kadın olan bir inanış çıkıyor karşımıza. Daha sonra Ana Tanrıça güneşle özdeşleşiyor.

Kenger isimli (Sümer yurtlarına Ki. En. Gir veya Ki, En – gur – Tanrının Ülkesi derlermiş) bir Türk boyu olan Sümerlerde ilk kadın hakları belgesine rastlıyoruz. Akad istilası ile Sami nüfusun artması yüzünden toplumda kadının yeri zayıfladığı için İÖ 2300'lerd Lagaş kralı Urugikina reform yapmak zorunda kalıyor. Buna göre, fakir ve dul kadınlar zengin ve güçlüler tarafından ezilmeyecek, kadın ve erkek yaptıkları işte aynı ücreti alacaklardır. Fakat reformcu kralın ölümünden sonra kadınların ücreti yine yarıya indiriliyor. Entelektüel hayatın parçası ve doktor, ebe, sekreter, şair, müzisyen, sihirbaz, berber, meyhaneci ve dokumacı mesleklerinde kadını görüyoruz.

Orta Anadolu'da büyük arkeolojik merkezlerde bulunan belgelere göre, Asur ticaret kolonilerinde kadınlar da erkekler kadar ticari işlerin içindelermiş. Kadının gerçek özgürlüğüne kavuşması ancak ekonomik bağımsızlığı ile mümkün olduğundan, Anadolu kadını bu çağda da medeni hukuk açısından erkek ile eşitmiş, yerel adet ve yasalar çerçevesinde boşanma hakkı varmış. Sahip olunan mallar taraflara eşit olarak bölünüyormuş.

Aynı belgelerde devlet yönetiminde olan saray çevresi kadınları ile bağımsız kadın tüccarların olduğunu görüyoruz. Bazı şehir devletlerin başında kraliçeler olduğunu ve bu çağda Anadolu kadının hayatın içinde önemli bir yeri olduğunu anlıyoruz.

Eski Hitit Krallığı'nın hemen öncesinde olan bu dönemde kadın haklarının genişliği, Anadolu'da tarih öncesi çağlardan beri var olan anaerkil aile yapısını yansıtmaktadır.

HİTİTLERDE KADIN

Kafkaslardan geldiği düşünülen ve Anadolu'da karşılaştığı; bilimde ilerlemiş Luviler ve tarımda ilerlemiş Hurriler ile aynı dilin konuştuğu için bu sayede de büyük bir uygarlık oluşturan Hititlerde de hukuk karşısında erkek ile eşit bir kadın var. Orta Anadolu'ya yerleşip bu toprakları yüzyıllarca egemenlikleri altına alan Hititler, Anadolu'da var olan, kadına hak tanıyan, anaerkil aile tipinin geleneklerini benimseyip devam ettirmişlerdir. Hitit kadını hem yönetim hem dini alanda önemli bir yer tutmuştur kadının burada da boşanma özgürlüğü varmış.

Eski Anadolu kadınının, kadın hakları ve özgürlüğü açısından, çağının çok ötesinde olduğu açıktır.

Türklerin İslamiyet'i kabul etmeden önceki dönemlerde Hun, Uygur, Saka ve Oğuzlar'ın (Türkmenler) toplumda kadına yüksek ve değerli bir yer verdiklerini, Hakan'ın yanındaki Hatun'un da eşit yetkileri olduğunu biliyoruz.

Anadolu'da ise sırasıyla Bizans İmparatorluğu, Selçuk ve Osmanlı egemenliğinde dini devlet düzeni, dinin etkisi ve katı kuralları yüzünden kadının erkeğin gerisinde yer aldığı bir dönem yaşamıştır.

Diğer taraftan Anadolu Selçukluları zamanında rastladığımız Ahi Teşkilatı'nın kadınlar kolu olan Anadolu Bacıları, Türk kültür ve medeniyetinin, dil ve edebiyatının gelişmesinde, Türk sanat ve ticaret ahlakının oluşmasında önemli rol oynamıştır. Türkmen kadınların kurduğu bu teşkilat, günün Anadolu kadınları arasındaki sosyal, ekonomik, kültürel, askeri faaliyetleri örgütlemiş, eski gelenekleri canlandırarak bağnaz dini otorite karşısında kadının yerini sağlamlaştırmaya çalışmıştır.

Moğollar, Anadolu'yu işgal edip, Selçuklu Devleti'nde egemenliği altına alınca Ahi Teşkilatı ile Bacı Teşkilatı'nı dağıtmıştır. Osmanlı Beyliği de, Batı Anadolu'ya sığınan bu örgütlerin sağlam altyapısı sayesinde devletleşmeyi başarabilmiştir.

Osmanlı'nın da teokratik devlet yapısına yenik düşmesiyle, saraydaki entrikacı Hıristiyan şehzade anneleri dışında kadınlar, sosyal ve ticari yaşamın dışına itilmiştir. Son dönemlerinde birtakım yenileşmeler yapılmayı çalışılsa da Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemine kadar Osmanlı Anadolu'sunda kadın ne yazık ki ikinci planda kalmıştır.