Doğanın sanki yeniden doğduğu, tomurcukların, çiçeklerin açtığı bir mevsim ilkbahar… Yapraklarını dökmüş meyve ağaçlarının dallarında büyüyen çiçeklerin mutluluk ve umut verdiği; yağmur, güneş ve hava sıcaklığına göre bize her yıl değişik manzaralar sunan bir mevsim… Tazelenmenin, yenilenmenin, umudun mevsimi…

Soğuk ve karanlık kış aylarından sonra ilkbaharda güneş bulutların ardındaki yüzünü giderek daha çok göstermeye başlar.

Doğaya bereket gelir, hava sıcaklıklarının artmasıyla dağlardaki karlar erir. Kar suları ve yağmurlarla beslenen dereler ve göllerdeki su miktarı artar, nehirler ve çağlayanlar coşkuyla akmaya başlar.

Günler uzar, ağaçlar ve çalılar filizlenir, hayvanlar kış uykusundan uyanır, birbirini izleyen aylar boyunca çeşit çeşit, renk renk çiçekler açar.

Önce kardelenler zarif çiçeklerini karın içinden gökyüzüne uzatır, sonra mimoza ağaçları sapsarı canlı çiçekleriyle süslenir. Erik, kiraz, kayısı, badem gibi ağaçlar beyaz ve pembe çiçekleriyle dev çiçek buketlerine dönüşür. Kelebekler çiçekten çiçiğe uçarken, günler nergis, sümbül, leylak ve akasyaların mis gibi kokuları, lale ve erguvanların canlı renkleriyle güzelleşir.

Orhan Veli Kanık’ın:

“İmkânsız şey

Şiir yazmak

Aşıksan eğer

Ve yazmamak,

Aylardan nisansa…” dizelerini anımsayıp, bu kez ilkbahar ile ilgili bir yazı yazmak istedim. Çünkü ilkbahar bize yaşadığımız yerde kısa bir yürüyüş ile de olsa güzel bir gezi yapma olanağı veriyor. Mart ayının ilk haftasında ben de böyle bir yürüyüşle şehrimizin merkezinde mevsimin güzelliklerine tanık olabiliyorum.

Bir mimoza ağacının altında durup çiçeklerin kokusunu o güzel kokusunu içime çekiyorum. Sanki orada buluşmak için sözleşmiş gibi portakal ağacının yapraklarının arasına doluşmuş bir serçe kuşunun neşeli ötüşlerini dinliyorum. Bahçemizde bir sabah erken saatlerde ıhlamur ağacının çiçeklerinin kokusuyla büyüleniyorum.

Güneş ışıklarının parlattığı bahar çiçekleriyle kaplı meyve ağaçlarının yanından geçerken Ataol Behramoğlu’nun ‘Bahar Şiiri’’ni düşünerek hepimizin ilkbaharı mutlulukla yaşayabilmesini diliyorum.

“Bu sabah mutluluğa aç pencereni

Bir güzel arın dünkü kederinden

Bahar geldi bahar geldi güneşin doğduğu yerden

Çocuğum uzat ellerini

Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı

Duy böyle koşturan sevinci

Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor

Toprak ananın kalbi

Şöyle yanı başıma çimenlere uzan

Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın

Baharın gençliğin ve aşkın

Türküsünü söyleyelim bir ağızdan.”

Pek çok kişinin bu güzellikleri görecek fırsatı olmuyor, herkes bir telaş içinde koşturuyor…